hafta içiydi, okuldan dönmüştü. o gün annesinin evde olmadığını hatırlıyordu, nerdeydi, hangi bahane ile ablası eve 2 erkek arkadaşını da çağırmıştı bilmiyordu. çantasını köşeye atmış mutfağa gidip kardeşinin koluna hızlı olmayacak şekilde vurmuştu belki biraz birbirlerini o an pataklamışlardı bu da hafızasına yer etmemişti.
hoseok'u hatırlıyordu ama.
yeşil hırkasının üstüne taktığı ablasının pembe atkısı, ayağındaki pomponlu ev terlikleri, gülümseyen yüzü ve tuhaf konuşma tarzıyla 17 yaşında yoongi'nin hafızasına kazınmıştı, ucuz bir market pizzasıyla tavuklu erişte hazırlıyordular ablasıyla. hoseok yemek hazırlarken ona bir bardak meyve suyu ikram etmiş ve saçlarını karıştırmıştı, gülümsemişti. odasına geçtiğinde -o yıllarda odasının dışında durmayı pek sevmezdi- ona birkaç dilim pizza getirmiş ve astığı posterleri incelemişti. ondan sonraki yıllarda sürekli gördüğü bu çocukla bir gün aynı evi paylaşacağını, her sabah yanağından öpüceğini veya her yaptığı şeyi detaylarıyla anlatıcağını bilmiyordu.
bilseydi o gün mutfakta onu kendine çekip öperdi, nereye istersen gelirim derdi.
şimdi onun çalıştığı kafedeydi, üzerinde onun hırkası, boynunda onun şalı ve önünde onun ısmarladığı bir kadeh şarap vardı. sahneyi izliyordu, hoseok'un tabiriyle Jungkook gecesiydi ve kafe içinde bir koşturmaca vardı.
elinde bir kadeh daha şarapla masaya yaklaşan hoseok'a bakarken büyükçe gülümsedi yoongi, "oturacak mısın?"
"hayır, ama arada yanına uğramaya çalışacağım," uzanıp yanağını öptü hoseok.
yüzündeki gülümsemesiyle, " ne zaman sahneye çıkar?" diye sordu yoongi.
"bilmiyorum ama burası 18'lik Erasmus öğrencileriyle doldu." etrafa tekrar bakındı yoongi, normalde de fazlasıyla kalabalık olan kafe/bar bu gece tıklım tıklımdı, Estelle noonayı etrafta göremiyordu yine de bir yerde müşterilerle dedikodu yaptığına emindi.
"Jungkook etkisi."
şarabından bir yudum aldı Hoseok, "jimin saat 3 yönünde oturuyor ve sahneyi eli sikinde izliyor."
"ayıp konuşma öyle," bacağını diğerinin üstüne doğru atarak o da şarabını eline aldı, "taehyung nerelerde?"
"inanır mısın o da eli sikinde sahneyi izliyordu."
kıkırdadı yoongi " bu gece bir haftalık dedikodu çıkacağa benziyor."
kafasını salladı Hoseok ve kadehi masaya bıraktıktan sonra tekrar yoongi'yi sıkıca öptü, "bir şey gerekirse bana seslen tamam mı tezgahın arkasında olucağım."
o arkasını dönüp giderken keyifli yüzüyle onu izledi yoongi, emin olduğu bir şey varsa o da uzun boyu ve geniş omuzlarıyla bu garsonu sadece onun izlemediğiydi dediği gibi yaşı burada oturmaya yeni yetmiş öğrencilerle doluydu mekan. o yaşlardayken kendisinin bu adamdan nasıl etkilenmediği anlamıyordu, kör veya aptal olmalıydı.
ergenliğinin en ağır yıllarını onunla geçirebilirdi, üniversiteyi onunla okuyabilir ve mezun olabilirdi, tanrım mezuniyete onunla gidebilirdi. bir cenazeden önce onunla yakınlaşabilirdi.
ışıklar sahnede toplandı, mullet kesim saçları ve siyah tonlarındaki makyajıyla tüm ışıklar üzerine doğrultulmuş gence baktı, selam verip birşeyler derken tüm dikkatini ona verdi. üzerine yapışan deri pantolonu, dantelli transparan yer yer siyah taşlarla kaplı üstü, mikrofonu tutan ojeli eli ve geniş omuzları. Jeon Jungkook gerçekten bir faciaydı.
feminen aksesuarların maskülen bir erkekte toplanması belkide ilk defa bu kadar çekici gelmişti gözüne bakışlarını gençten çekip arkaya, Hoseok'a doğru çevirdi, tıpkı tüm bar gibi o da dikkatle Jungkook'a bakıyordu yüzünde gururlu bir gülümseme vardı. onun o sahnede olduğunu hayal etti yüzüne bakarken, o deri pantolonun içinde sıkı bacaklarının sarıldığını, biçimli göğüs ve omuzlarında transparan üstü ne kadar iyi taşıyacağını ve o makyajın mükemmel gözlerini ne kadar öne çıkaracağını. yuktunup hızla bakışlarını sahneye çevirdi.
"Meet you downstairs in the bar and hurt..." heycanla sahneye baktı, sıkıca tuttuğu mikrafon, kısık gözleri ve sakin sesiyle şarkının ilk sözleriyle bile bütün kafeyi hakimiyeti altına almıştı sanki bu genç, "Your rolled up sleeves in your skull T-shirt
You say "what did you do it with him today?"be "şarabından bir yudum alırken ondan birkaç masa ilerideki çocuğa baktı, jimin heycanla öne eğilmiş Amy Winehouse söyleyen çocuğa tüm dikkatini vermişti, gülümsedi, tatlılardı.
şarkı devam ederken ayağa kalkmış ve hoseok'un olduğu bar tezgahının önüne gelmişti, "hey," diye seslendi hala sahneye bakan çocuğa.
"tanrım bu jeon bir facia."
"vokali çok iyi," diye onu onayladı yoongi. "neden bateride kendini harcıyor?"
"sır vermemi ister misin?" hızla kafasını salladı yoongi, "sesinden nefret ediyor."
"şaka," dedi kafasını hızla sahnedeki çocuğa çevirerek, mikrofonla sevişiyordu adeta, düşüncelerini seslendirdi, "bu çocuk sahneyi siker atar ne sesini sevmemesi."
"ah bir anlasak..." dedi yan tarafından derin bir ses, hızla kafasını onunla konuşan takım elbiseli adama çevirdi. "utanıyor sanırım." elini ona doğru uzattı ondan birkaç yaş küçük gibi duran çocuk, "Taehyung ben, sende yoongi olmalısın?"
"yoongi mi? biraz saygılı ol." diye çıkıştı arkadan Hoseok.
"hyung," dedi gülümseyerek Taehyung, "yoongi hyung."
utançla bakışlarını ondan sahneye çevirdi yoongi, "memnun oldum."
"Hoseok senden sürekli bahsetti, sen aileden biri gibisin hatta. yok yoongi bunu yaptı bu gün yok şunu konuştu onu istedi, günlerce sadece bundan bahsetti!" dirseğiyle yanındaki adamı dürttü, "sana gerçekten tapıyor."
hızla kafasını sallayıp Hoseok'a baktı onu bu konuşma içinden kurtarması için. konuştuğu en son kişi günler önce selam verdiği yan komşularıydı ve evet kesinlikle tüm gün dedikodusunu yaptığı, cinsel hayatlarını merak ettikleri rock grubundaki kemanistle konuşmak istemiyordu.
barın arkadasından konuştu Hoseok, "sallama." Taehyung bakışlarını onun üstünden çekip Hoseok'a çevirdiğinde tuttuğu nefesini sessizce verdi yoongi. ikili bir konuşmaya başlarken yoongi etrafa bakındı, kimsenin ona odaklanmadığından emin olduğunda hızla yaslandığı bar tezgahından çekilip eski masasına doğru koşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
evi yüzüstü bırakmak | sope
Fanfictionağlamıyorum. bu yalnızca evi ateşe vermek. kaçıp gidemem ben, hiçbir şeyi yüzüstü bırakamam. ateşe vermeli, yok etmeliyim evimi. ait olduğum tek evi, bedenimi. evi ateşe vermek bu, bir ağıt veya intihar notu değil. hoşçakal diyemem ben, en yakın ark...