"Bana diyorsun ama sen üşümeyecek misin?"

"Ben çok üşümem merak etme"

Yüzündeki ukala gülüşe karşılık olarak gözlerimi istemsizce devirmiştim. Sürekli ben merkezliydi. Ben yapmam, bana bir şey olmaz kafasındaydı ama bence kendini çok büyütüyordu. Neyseki Jungkook'un ukala ve egolu hallerine alışmıştım.

Karşımdaki beden ellerimi kavrayarak benimle birlikte odadan çıkmış ve dış kapıya yönelmişti. Evden çıkmamızla soğuk hava yüzüme çarpmış ve titrememe neden olmuştu. Birazdan alışacağımı bildiğim için çokta umursamadan Jungkookla birlikte ilerlemeye başladım. Hala ellerimiz birleşik bir şekilde yürümemiz hafifçe sırıtmama neden olmuştu. Bazen öyle bir davranıyordu ki kendimizi gerçekten çift gibi hissediyordum. Düşünceli davranıyordu, ani temasları vardı ve birlikte yatıyorduk. Yatmayı tabiki sorun etmiyordum ama bazı sabahlar uyandığımızda birbirimize çok yakın duruyorduk ve bu bir tık heyecanlandırıyordu. Hala evli olduğumuza inanamıyordum, biz mühürlenmiştik. Ara ara kendime bunu hatırlatıyordum fakat içimde çözemediğim tuhaf duyguların oluşmasına da engel olamıyordum.

"Mantar sever misin?"

Jungkook'un sesi ile düşüncelerimden sıyrılmış ve duraksayıp baktığı noktaya bakmıştım. Ağaç diplerinde yetişmiş bir kaç mantar vardı. Jungkook ellerimizi ayırmadan yavaşça mantarlara doğru eğilmişti.

"Mantar severim ama zehirli olabilir bunlar."

Jungkook aşağıdan bakışlarını bana göndermiş ve ukalaca sırıtmıştı. Evet Jungkook'un kendini övme anlarına başlıyorduk.

"Sen sarayda yetiştin ama ben ormanda yaşadım ve bu mantarların zehirli olmadığına eminim."

"Bence en iyisi yememek."

"Hadi ama bir şey olmaz"

Jungkook sözlerinden sonra bir şey dememe fırsat vermeden mantarları nazikçe koparmıştı. Ne dersem diyeyim beni dinlemeyecek bu yüzden en iyisi sessiz kalmaktı. Hem belki gerçekten dediği gibi zehirli değillerdir.

-

Bitkinlikle elimi kapının kenarına yaslamış ve zar zor ışığı kapatarak yavaş adımlar ile tuvaletten çıkıp oturma odasına doğru adımladım. Büyük salona girdiğimde koltukta sızlanarak yatan bedenin yanına ilerleyip ayak ucuna yorgun bedenimi attım.

"Ormanda yaşayan Jeon Jungkook, mantardan ne kadar da iyi anlıyormuşsun."

Kısık sesim ile söylediklerimden sonra Jungkook ağzında bir şeyler gevelese de kulak asmamış ve bulantımın bir an önce durması için gözlerimi kapatmıştım. Bir kaç dakika sonra Jungkook'un hızla yatttığı yerden kalkıp banyoya ilerlemesiyle tekrardan kusacağını anlamıştım.

Jungkook'un zehirsiz dediği mantarları pişirip yedikten kısa bir süre sonra ikimizde de karın ağrısı üzerinede şiddetli mide bulantısı ve kusma olmuştu. Üst üste kustuğum için kendimi çok bitkin ve yorgun hissediyordum. Kusmaktan kesinlikle nefret ediyor ve hiç hoşlanmıyordum.

İkimizde zehirlenmiştik ve burada bir hekim bile yoktu bu yüzden ne yapacağımızı bilmiyordum. Jungkook'un egosu olmasaydı şu an düzgünce yemeğimizi yiyip oturuyor olurduk.

Kısa süre sonra banyonun kapısı açılmış ve baygın gözlerle banyodan çıkan bedeni bakışlarımla takip etmiştim. Kenara bıraktığımız çantaları eline alarak bir şeyler aramaya başlamıştı. Ne yaptığını merak ettiğim için kafamı yasladığım yerden hafifçe kaldırıp ne yaptığını izlemeye başladım. En sonunda çantadan cam bir şişe de duran ilacı çıkarıp yanıma gelerek bedenini benim gibi koltuğa atmıştı.

A lost omega ~ 𝑇𝐾Där berättelser lever. Upptäck nu