the keys of the morgue.

41 4 1
                                    

saatlerim çalışmak, kafa patlatmakla geçiyordu artık. yorgunluktan bazen ayağa kalkacak gücü bile kendimde bulamıyordum. arkadaşlarımı da ikinci plana atıyor oluşum, dikkatlerini çekmişti. hem işten hem de fakülteden dolayı çok fazla insanı tanıyor olmama rağmen yakın olduğum insan sayısı çok azdı. yine de yanımda oluyor oluşlarına minnettardım. çok fazla sorgulamadan kafamı kurcalayan neyse daha az düşünmemi ve kendimi toplamamı söylüyorlardı. kim taehyung bana hiç yardımcı olmuyordu kafamı toplamak konusunda. kişisel bir iletişime geçmesek de dersleri öyle yoğun ve kasvetli geçiyordu ki artık bir süre sonra göz altlarım yoğun halkalarla kaplanmış, karanlığa çekilmiştim. örnek aldığı bedenler bir şekilde spesifik ve her bir detayı birbirine benzer şekildeydi. dinleyenlerden bunu sezen, benim dışımda eminim ki kimse yoktu. onu gelen rastgele vakalar diye düşünüyorlardı. en vahşi cesetleri örnek olarak kullanması, bazen midemi kaldırıyor olsa da kendimi tutmak ve ne söyleyeceğini dinlemek zorunda kalıyordum. çünkü biliyordum, kim taehyung dersten çok bir hikaye anlatıyor, kriptologlarını arıyordu. benim derbeder hâlim gözüne çarpan birkaç kişi ders aralarında iyi olup olmadığımı soruyor olsa da başlarda, artık umursamıyorlardı. sorun bir ölü görmek değildi. sorun noktaları birleştirdiğimde katil hakkındaki varsayımlarım ve katilin yapmış olduğu iğrenç şeylerdi.

otopsi masası üzerindeki cesette ilk göze çarpan cesedin yüzünün tanınmayacak hâlde olduğuydu. yine de profesör, yalnızca mahrem yerini kapayacak şekilde mavi bir örtü sermişti üzerine. göğüs kemiğinin tam ortasından akciğerini karnından ayıracak şekilde tek bir çizgi hâlinde sonrasında çatallanan şekilde kesik vardı. karnına doğru belirgin bir v şekli çizmişti. bir kasabın koyunu derisinden ayırması gibi göğsün derisi açılmış, iki yandan sarkıyordu. sol yanına doğru, kaburga kemikleri kırılmış, üzerindeki deri neşter benzeri bir keskiyle açılmış ve sonunda kalp, tüm çıplaklığıyla apaçık bırakılmıştı. boynunda dümdüz şekilde atar damarı kesmiş olan enine bir çizgi vardı. teni ölü olduğu için değil de rengi bu olduğundan beyazdı fakat öldüğünden neredeyse çiğ bir beyaz rengine evrilmişti. bileklerinde daha önce bağlanmış olduğuna dair morarmaya yakın izler vardı fakat neredeyse örtünün altında olduğundan ve dokunmak yasak olduğundan sınıfın dikkatini çekmemişti. tüm uğraş üst bedende olmasına karşın bacaklarında birkaç morluk dışında başka bir şey yoktu.

kim taehyung cesedi incelememiz için bize vakit vermişken kendisi bizden biraz uzakta duruyor, maskesi ve gözüne iliştirdiği gözlükleriyle bizi gözlemliyordu. bu tarz derselere 10 kişilik gruplar hâlinde geldiğimizden herkesin daha uzun bir süre inceleme ve yorum yapma fırsatı oluyordu. sınıf derslerinde gözlerinde tek bir ışıltı olmayan adamın gözleri morg derslerinde parıldıyor, sanki yaşam alanını bulmuş gibi hafif heyecan kırıntıları gösteriyordu. elimdeki kağıt kaleme görebildiğim her bir detayı yazarken aynı zamanda daha iyi görebilmek için bazı zamanla cesede iyice yaklaşıyor, ellemeden inceliyordum. benim kadar detaylı ve heyecanla inceleyen kimsenin olmadığını ben o anki odağımdan fark edemesem de kim taehyung ediyor, gözlerini en çok bana dikiyordu.

sonunda bize verdiği vakti bitirdiğinde ellerini birbirine kavuşturup çıkardığı sesle dikkatleri üzerine topluyor. ceset üzerinde işaret ettiği her noktada farklı bir şey açıklarken bunların rapora nasıl yazılması gerektiğiyle ilgili tüm bilgileri söylüyor. ağzından fazlası çıkmıyor. ama çıkan her kelimenin bir amacı oluyor ve sesinde normalde olmayan heyecan tonları duyuluyor. her zamanki gibi kısa ve net bir şekilde dersini anlatıyor ve bitiriyor. nedendir bilmiyorum, benim fark ettiğim birkaç detayı atlıyor. her dersinde olduğu gibi yine bazı şeyleri gizemiyle bırakıyor. bu benim kaşlarımı çatmama sebep oluyor çünkü içimden "bu kaçıncı gizem" demeden edemiyorum. "harika, uykusuz gecelerime bir yenisi daha eklenecek." dersi resmi olarak bitirdikten sonra herkesin çıkması için beklerken cesedin üzerini bir örtüyle kapıyor. ben çıkmak için acele etmiyorum. o da bunu fırsat bilmiş şekilde yeniden tek düzeleşen sesiyle bana sesleniyor.

tue-l'amour // taekookWhere stories live. Discover now