22. Kapalı kapı ardındakiler

Start from the beginning
                                    

Seokjin kollarını koynunda birleştirmiş, ekip arkadaşlarına bakarken Taehyung yanına gelmiş, kimsenin duymayacağı şekilde, "Jungkook sana emanet" diye fısıldamıştı.

Ona sunulmuş bu fırsat Seokjin için nasıl ciddi meseleydise, Taehyung için de öyleydi. Jungkook'a ona zarar vermeyeceğine dair verdiği sözü Seokjin'e emanet ediyordu resmen.

"Aynı hatayı ikinci kez yapmayacağına adamlığın üstüne yemin et" dediğinde Seokjin'in gözleri sıkıca Jimin'e sarılmış çocuğa kaymıştı.

Dudaklarındaki niyeti bilinmez bir gülümsemeyle, "Yemin ederim" diye esmere karşılık verdiğinde başını salladı Taehyung.

"Namjoon hyung, orada kızlar varsa kaslarını çok gösterme, tamam mı?" diyen Jungkook'un sesiyle son kez Seokjin'e bakmış, arkasını dönerek onların yanına adımlamıştı.

Taehyung'un geldiğini fark eden beyaz tenli, yine dudaklarını büzmüş, "Dikkatli ol, tamam mı? Yine yaralanırsan kafanı ısırırım" diyerek kollarını sarmıştı esmere.

Bu çocuk sadece bir sarılmayla onu gülümsetmeyi becerebiliyordu. Her göreve gittiklerinde güzelce sarılıyor, tehditlerini savuruyordu.

Kolları arasında mızmızlanan Jungkook'un belini okşamış, "Merak etme, döneceğiz akşam" diyerek geri çekilmişti.

Hepsi sırayla evi terk ederken, Taehyung Jungkook'un korumasına dönmüş, "Gözünü üstünden ayırma. Başına bir şey gelirse kendini ölmüş bil" diyerek gitmişti.

Patronunun dediğini yaparak Jungkook'un bir kaç adım uzaklığında tepesine dikildiğinde Jungkook bunun esmerin işi olduğunu anlamıştı hemen.

Böyle rahatsız hissetse de sesini çıkarmamış, Taehyung'un aksi taktirde adama kızacağını bildiğinden bu karara razı gelmişti.

Seokjin birlikte salonun ortasında dikildiği bedene bakarak, "Laboratuvarıma gidiyorum ben.
Bir aksilik çıkarma sakın, uslu dur" diyerek arkasını dönmüştü.

Kaşları çatılan Jungkook, "Ben usluyum bir kere! Ne yapmışım sanki? Hem yalnız ne yapacağım? Bekle, ben de geliyorum" diyerek Seokjin'in, koruma da zıplaya zıplaya koşan çocuğun peşine düşmüştü.

Laboratuvara vardıklarında Jungkook aralanan dudaklarına engel olamamıştı. Tehlikeli oldukları yüz kilometreden belli olan maddelere dokunmamış, renkleriyle büyülenmişti.

Seokjin ise beyaz önlüğünü giyerek ağzı beş karış açılmış çocuğa karşı gülmeden edememişti. O bile bu kadar etkilenmiyordu bu şeylerden. Ne bulmuştu da büyülenmişti ki?

"Burası çok güzel... Kimyayı pek sevmesem de hep öğrenmek istemiştim. Ama biolojiyi daha çok sevdim. Belgesellere bayılıyorum hatta. Sen bana kimyayı öğretir misin?" diyerek hevesle eldivenlerini takan Seokjin'e dönmüştü.

Son olarak gözlüğünü de takan Seokjin, "Bu odadaki kimya senin bildiğin kimyaya benzemez. Senin hayranlıkla baktığın bu renkli tüplerdeki kimyasallar zehirden farksız maddeler" dediğinde Jungkook'un kaşları havalanmıştı.

"Ne yapıyorsunuz ki bunları?" diye merakla sorduğunda Seokjin yarım kalmış işlerinden birini eline almış, aynı zamanda cevap vermişti.

"Bu elimdeki sıvıdan, sizin değiminizle uyutan iğneli silahlar üretiyoruz. Bir çoğu zehir, sis bombaları ve ajan olarak içe sızdığımızda kullandığımız enjekte iğneleri"

Aldığı cevap Jungkook'un yutkunmasına sebep olmuştu. Demek bu yüzden annesiyle telefonla konuştukları gün ona Zehir diye hitap etmişti.

"Sadece kötü adamları öldürüyorsunuz, değil mi?" diye sorduğunda sanki kendini ikna etmeye çalışıyordu.

Zoe TaekookWhere stories live. Discover now