37. Bölüm

90 7 6
                                    

Uyarı: Bu bölüm, Mutlu'nun Çınar'ı evine bıraktığı akşamdan bir kesittir. Önceki bölümdeki mesajlaşmanın öncesidir.

ehehe

2 haftada 37 bölüm amk

bu nasıl bir işsizlik

neys iyi okumalar

***

"Görüşürüz sonra!" Çınar bir türlü gitmeyen Mutlu'nun kafasına çıkardığı ayakkabısını fırlattı.

"Git artık! Geri getir onu da, piç!"

"Sen nasıl istersen Ördeğim!" Ayakkabı aynı şekilde eline ulaşırken gülmeden edemedi Çınar. Ne olmuştu bu çocuğa? Daha geçende hayvan gibi davranıyordu, şimdi de bu haller falan...

Hoşuna gitmişti ama.

Mutlu'nun gittiğini kapanan apartman kapısından anlayan Çınar sonunda anahtarını deliğe soktu.

"Burada mısın Berke," diyerek içeri girdi. Ev ölü gibi sessizdi.

"Berke?" Üstünden ceketini sıyırdı ve içeri adım attı. Hol direkt oturma odasına açılıyordu zaten, koltukta gözleri kapalı yatan Berkecan'ı gördü sonunda.

Rengi atmıştı, kaşları hafif çatıktı. Normal hasta hali değildi bu. Hasta olsaydı muhtemelen mükemmel bir tiyatro oyuncusu gibi sağa sola yığılıp durması ve Mutlu'yla ortak olan tek yanlarını, drama queenliğini göstermesi gerekirdi ama yapmıyordu, yatıyordu sadece.

"Berke? İyi misin abicim?" Daha iyi olmuş bileğinin üstüne rahatça basarak Berkecan'ın yanına gitti ve elini alnına koydu Çınar. Ateşi yoktu, hatta soğuktu.

"... Çınar? Geldin mi?"

"Ne oldu lan sana, ne bu hal?"

"Ben... Telefonunu almaya gittim de, öğrencinden," Ortadaki sehpada duran telefonu gösterdi Berkecan baygınca. Sonra yine gözlerini kapattı.

"Ali'den mi? Neden zahmet ettin, ben kendim gidecektim zaten cuma günü."

"Yetişkin oldun artık, telefonu yanından ayırmaman lazım. Öğrenemedin mi hâlâ," dedi Berkecan zayıfça gülerek. Ama her zamanki anne azarlarına benzemiyordu bu. Ses tonu ruhsuzdu, gergindi.

"Berke, neyin var oğlum senin?"

"Yok bir şeyim, soğuk şey etti biraz..."

"Bugün soğuk değil ki! Anlat, neyin var. Ben sana neleri anlatıyorum bak," Berkecan'ın yattığı koltuğun yamacına oturdu Çınar. Berkecan derin bir nefes çekti içine.

"Cidden bir sorun yok."

"Var. Mutlu da söyledi Berkecan kaç gündür kendinde değil gibi diye."

"Nereden fark edecek o gerizekalı, onun daha burnunun ucundan haberi yok," diye söylendi Berkecan. "Başım ağrıyor, ilaçlarımı getirir misin?"

"Tamam," Çınar kalkıp Berkecan'ın odasına gitti, ilaç kutusunu karıştırmaya başladı.

Diğer arkadaşları dışında, Berkecan ve Çınar çok iyi anlaşır ve birbirlerini de severlerdi. Çınar üniversiteye başladığından beri ev arkadaşlarıydılar. Birbirlerinin derdi olunca anlatır, beraber içer, yerlerdi. Aynı evde yaşamanın bir getirisi buydu.

Çınar ezbere bildiği ilacı kutusundan çıkardı ve bir hapı eline aldı. Mutfağa gidip su doldurması lazımdı şimdi. Amerikan mutfak olduğu için direkt oturma odasından geçecekti. Oturma odasının kapısına kadar geldi. Ama dikkatini bir şey çekti.

Berkecan yatıyordu olduğu yerde, ancak elinde Çınar'ın telefonu vardı.

Biraz geriye çekilip Berkecan'ın ne yaptığını izlemeye başladı Çınar. Berkecan izlendiğini bile fark etmemişti. Yüzünde çok sinirli, tiksinmiş bir ifade vardı. Bir sürü şeye basıyordu, ama bir sıkıntı çıkmış gibi, oflayıp duruyordu.

'Belki iş üstünde yakalarım,' diye düşündü Çınar. Seslenmeyi seçti.

"Berke, aldım ilacını. Geliyorum hemen!" Berkecan, tam da tahmin ettiği gibi, inanılmaz panik bir tepki vermişti. Sayfaları sildi, telefonu sehpaya koydu ve eski yerine yattı. Çınar da o yatınca içeri girdi bir şey görmemiş gibi.

Neyse ki hiçbir şey olmamış gibi davranmakta üstüne yoktu.

"Al bakalım, ilacın," dedi bir bardak suyla hapı verirken. Berkecan oturdu ve ilacı içti. Gözlerini kapatarak baş ağrısının dinmesini beklerken kumral, kıvırcık saçlarını parmaklarıyla geriye taradı.

"Neyin var oğlum böyle," dedi Çınar endişeyle. "Neden saklıyorsun benden?"

"Gerçekten bir şeyim yok, bilmiyorum varsa da. Başım ağrıyor, sadece uyumak istiyorum..." Cevap veremedi Çınar. Ne denirdi ki böyle bir cevaba? 'Hayır uyumayacaksın, ne yapıyordun telefonumda' mı diyecekti?

Sessiz birkaç dakikanın ardından Berkecan kalktı oturduğu yerden, yalpalaya yalpayala yatak odasına gitti. Çınar öylece baktı arkasından. Çok endişelenmişti.

Geçirdiği çok güzel bir günün ardından bütün moduna sıçılmıştı şimdi. Şakaklarını ovaladı parmaklarıyla. Ne olmuştu bu çocuğa? Doktora götürmeli miydi? Arkadaşlarına haber vermeli miydi? Sormalı mıydı ne yapıyordun diye? Berkecan'ı tanıyorsa, asla kötü bir niyeti olamazdı ama diğer bir yandan, Berkecan telefon karıştıracak biri de değildi ki. Neden böyle olmuştu?

Ne olmuştu bu çocuğa?

"Sikerler," dedi mırıldanarak. "Söyler belki yarın, uyusun şimdi." Telefonunu eline aldı ve kafasını dağıtmak için Salih'e neler olduğunu sormaya karar verdi, mesajlara girdi. Zaten yarı yolda bırakmıştı çocuğu, en azından ne durumda olduğunu öğrenmeliydi. Reddedildiği kesindi, teselli verecekti.

Ama bir fark vardı mesajlarda.

Mutlu'yla olan bütün sohbeti silinmişti, geride hiçbir mesaj kalmamıştı.

***

ne bok yiyorum bir tek allah biliyor, ben de bilmiyorum amaan neyse halledilir hadi görüşürüz

Kızıl Kafalı Çapkın ve Asabi Kara Ördek (texting + bxb)Where stories live. Discover now