Kat 3

83 14 38
                                    

Asansör durdu ve kafese benzeyen kapıları gürültüler çıkararak açıldı. Bu kez yanlız olmanın verdiği gerginlik dizlerimi hafifçe titretiyor, nabzımı hızlandırıyordu. Yine bir sürü cevapsız soru vardı tabii.. Ama hiçbiri saatlerce düşünsem bile kendi kendime cevaplayabileceğim sorular değildi.

Ilık bir esinti saçlarımı arkaya doğru hafifçe iterken bir kaç adım atıp asansörün kapısından çıktım. Bu asansörler de beni ayrı bir geriyordu. Kafese benzediği için tekrar çıkamayacakmış ya da düşecekmiş hissi veriyordu.

Şimdi de, önümde kocaman, rengarenk, ışıltılı bir orman seriliydi. Tek sorunumuz birazcık ıssız ve ürpertici olmasıydı. Ürpertici derken korkunç göründüğünden değil, sadece bu kez yanlız olmanın, ne yapacağını bilememenin ürpertisi falandı işte.

Kapı arkamdan tekrar gıcırdayarak kapanırken önce etrafıma bakınmaya başladım. Ağaçlar, çalılar, sarmaşıklar ve bir daha ağaçlar, bir daha ağaçlar vardı. Yavaş adımlarımla ilerlemeye devam ettim, ağaçların yüksekliği bile içimi tuhaf bir kıpırdatmıştı. Hiç böyle gerçek gibi bir orman görmemiştim, buraları nasıl böyle yapabiliyorlardı gerçekten? Artık, cidden bi simülasyon olduğu konusu aklıma yatıyordu.

Etrafa bakarak attığım bikaç adımın sonunda bi su sesi duydum. Tabii acıkma ve susama işi bütün bu heyecanın koşturmanın arkasında kalıyordu. Etrafta hızlı hızlı gidip gelirken gözlerimle suyu arıyordum, o an hissettim işte boğazımın kuruduğunu.

Bir kaç metre ilerimde bir akar su görünce bu sefer koştum. Yere çöküp kana kana içtim, yüzümü yıkadım, soluklandım ve bir kaç dakika oturdum. Kendimi daha iyi hissettiğime karar verdikten sonra oturduğum yerden kalkıp ne yapmam gerektiğini düşünerek etrafa bakınmaya başladım. Yerde ilerleyen ince, ağaçların arasında doğru kıvrılan bir iz gözüme çarptı, ben de oraya doğru yürüdüm. Çünkü niye? ne yapacağımı bilmiyordum ki.

İzlerin çalıların arasında kaybolduğu yere kadar geldiğimde ufacık bir yılanın kuyruğunu çalıların arasına kaçarken gördüm. Ve evet, bu kadardı işte. Sadece yılan.

Tam geldiğim tarafa doğru geri dönmeye yeltenmiştim ki şakağıma bir sarmaşık çarptı. Ucunda küçük bir not kağıdı bağlıydı. Yılanın kaybolduğu yere tekrar bakıp kendi kendime kıkırdadım.

"Seni küçük şey.. teşekkür ederim."

Sarmaşığın ucundaki kağıdı alıp katlarını açtım. Diğerlerini nasıl bulacağımı yazmasını umut ederek okudum.

"Kaybettiysen eğer, herkesin bir köşede olduğunu bilsen yeter.. Sadece ölmemeye bak ki sen onları bulmadan onlar seni bulabilsinler.. "

İşte şimdi oturup zırlardım ben. Ne demek ki bu?
Ölmemeye mi bakayım? Issız ormanın birinde öleceğimi de niyeyse hiç düşünmüyordum ya.. Tabii benim şansıma şimdi aslan kaplan bir şey çıkarsa da kendime gülerdim.

Ve ne oldu sizce? Hmhm,, arkamdan bir hırıltı sesi duydum bu sefer. Hadi Gece, gülsene kızım??

Çok, ama çok yavaşça o tarafa dönerken bir kaç adım geriledim. Simsiyah bir panter karşımda dişlerini göstererek bana hırlıyordu. İçimden yalvarıyordum, gerçek olmasın diye ama nafile, ben geri adım attıkça panter daha çok hırlıyordu. Kalbim hızlanırken yutkunup adımlarımı yavaşça durdurduğum sırada bileğimi bir el kavradı. Karşımdaki gergin panter daha da çok hırlamaya başlayınca göz ucuyla yanımdaki kişiye baktım;
Doruk.

Sakince mırıldanırken o da üstümüze atlamak üzere olan pantere bakıyordu.

"Hızlı koşabiliyor musun?"

7. KatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin