Kat 2

102 16 21
                                    

Kapılar gıcırdayarak açıldığında herkes bir adım geriliyordu.

Karanlık, sisli bir hava hakimdi. Darmadağın ve yıkılmış evler, devrilmiş ağaçlar ve direkler vardı etrafta. Filmlerdeki korkunç sahnelerin çekildiği stüdyoların gerçek hali diyebilirdim. Bir önceki katla çok benziyorlardı. Yani orada gördüğüm bazı tabelaları seçebiliyordum. Sanki paralel evrenler gerçekmiş de buranın tersiymiş gibi bir hali vardı. Soğuk ve ürpertici görünüyordu. Benim merak ettiğimse buralarda etrafımıza bir şeyler çıkma olasığıydı.

Herkes tuhaf bir beklemenin içindeyken birinin adım atmasını bekliyordu. Ve tabii ki o kişi Savaş amcanın ta kendisiydi. Adımı kendinden çok emin ve sağlamdı.

"Çelişkinizle durmaya devam mı edeceksiniz yoksa diğer takımı mı bekleyelim?"

Karşımıza dikilmiş ellerini beline koymuştu. Çocuklarına azar çeken baba gibi görünüyordu. Bunu düşününce bir anlığına gülünç geldi ve ağzımdan hafif bir gülme sesi çıktı. Herkes dönüp kısa bir an da olsa dönüp bana bakmıştı. Yani, adam ciddi sen gelmiş gülüyorsun, burda öleceğiz gibi şeyler düşünmem gerekiyordu sanırım. Hemen gülmemi bastırıp elimle ağzımın üstünü örttüm.

"Affedersiniz.."

Savaş amcaya doğru bir kaç adım attım. Onu da arkamda bırakıp arkasına geçtim. Yerdeki küçük kutuyu alıp açarken diğerleri asansörden iniyordu. Kutunun içindeki katlanmış kağıdı alıp açtım ve bulmacamızın yerini okudum.

"Kan izlerinin çoğaldığı, ufacık bir canlının ağzı. "

Kendimle beraber dört kişinin yutkunuşunu duydum. Doruk elleri ceplerinde yerdeki bir taşla oyalanmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Söylediğim şeyden sonra öyle kalakaldı. Burak baş parmağının tırnağını kemiriyordu. Savaş amca tepkisiz tepkisiz dikiliyordu. Çiçek.. Çiçek bayılacak diye korkuyorum.. Daha sonraki katların ne halde olduğunu düşündüm durup ve açıkçası bu kattan sonra bende daha çıkacak mide kalır mıydı bilmiyorum. Karanlıktan, yıkık yerlerden falan korkmuyordum ama kan ve ölü bir şeyler beni rahatsız ediyordu.

"O kağıdı bir canlının ağzından mı alacağız?? Bunları kim yapıyor?.."

Çiçek sonunda kalp krizi geçirmesine az kaldığını düşündüğüm tepkiyi ortaya koymuştu. Yanıma gidip kolunu sıvazladım.

"Hadi gidelim, vakit kaybetmesek iyi olur."

Savaş amca etrafa bakarak yürümeye başladı.
İkişer kişi olarak ayrıldık. Savaş amca yine tek, Çiçek ve ben, Burak ve Doruk. Hepimiz bir taraflara gidip bahsi geçen kanlı sokağı aramaya başladık. Çiçek koluma sarılmış etrafa bakarak yürüyordu. Ben de tedirginliğini biraz geçirmek amacıyla hafifçe kolunu okşuyordum.

Çiçek kedi yavrusu gibi çıkan sesiyle mırıldandı.

"Gece.. şu kan mı?.."
Baktığı sokağı gösteriyordu.

Kan lekelerini gördüğümde hafifçe suratımı buruşturdum. Ama bulmuştuk. Daha fazlasını düşünmemeye çalışarak yavaş adımlarla sokağa doğru yürüdük. Midem tuhaf tuhaf kıpırdaşıyordu. Biz ilerledikçe kan izleri artmış, etraf kan ve çürük kokmaya başlamıştı. Yutkunup kusma isteğimi geri gönderdim.

Sokağın köşesini döndüğümüzde gördüğüm şeyle gözümü kapayıp görmemiş olmayı istedim. Ama bir şey değişmedi. Yerde bir sürü ölü serçeler vardı ve hepsinin üstleri kanla kaplıydı. Kabus olsa bu kadar kötü olabilirdi. Birinin bu boktan oyun için bu şeyleri yaptığını düşününce sadece bir simülasyon olmasını istemekten başka bir şey düşünmedim. Çiçek yanımda arkasını dönmüş gözlerini kapatmıştı sıkı sıkı. Daha fazla bakmamak adına ben de arkamı dönüp pantolonumun kenarındaki telsizi çıkarıp düğmesine bastım.

7. KatWhere stories live. Discover now