Do Hyun yanıma gelip teşekkür ettiğinde, "faydam olduysa mutlu olurum dostum" dedim.

"Ülkem adına bir kez daha teşekkür ederim" dedikten sonra saygıyla eğildi. Korelilerin milliyetçi bir ulus olmalarından dolayı ülkesi için yaptığım hizmet onun için çok şey ifade ediyordu.

Bu konuyu hallettiğime göre Yu-Mi ile buluşup endişelerini gidermeye gidebilirdim.

"Ben Yu-Mi ile buluşacağım, bir sorun olursa haberleşiriz" deyip oradan ayrıldım. Önce otele gidip kıyafetlerimi değiştirmem ve duş almam lazımdı. Odama girdiğimde aylardır buraya uğramamışım gibi hissetmiştim.

Duş alıp üstümü değiştirdim, çıkmak için hazırlanırken Cemile odama adım attı. "Mert Hacı Anne'nin cenazesi kaldırılacak, seni almaya geldim."

Hacı Anne gözümün önüne geldiğinde, gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Fedakârlığını bir ömür boyu unutmayacaktım. Ona olan son görevimi yerine getirmek istiyordum.

"Hadi gidelim" dedikten sonra, mekânı dürerek Türkiye'ye adım attım. Cenazeye katılım çok fazlaydı. Seveninin çok olması beni şaşırtmamıştı ama daha önce görmediğim türde insanlar, koskoca cami avlusuna sığmayıp dışarı taşmışlar sanki ufka kadar yayılmışlardı.

Cemile'ye bu kişileri gösterip kim olduklarını sordum. "Onları görebiliyor musun?" dedi.

"Elbette neden göremeyeyim ki?" diye sorduğumda, "onlar melek" dedi.

Şaşkınlıktan ağzım bir karış açılmış olmalıydı. Daha önce bir melek görmemiştim ama insanlara benzediklerini sanmıyordum.

Cemile aklımdakileri okumuş olmalıydı. "Onlar insana benzemiyorlar zaten, bu boyutta onları böyle algılıyorsun. Kalp gözünle bakarsan farklı olduklarını anlarsın."

Üçüncü göz diye bildiğim şey, kalp gözüne benzer bir şeydi ama tam olarak aynı değildi. Kalp gözü İslam ahlakı ile ahlaklanmış ve bir mürşidin desteğiyle açılan gönül gözüydü. Hacı Anne'nin bir seferinde elini kalbime koyup dua ettiği zamanı hatırladım.

Kalp gözümün açık olduğuna inanıp gözlerimi kapattım ve meleklere tekrar baktım. Hayatımda gördüğüm en güzel varlıklardı, bir tanesi yeryüzünde gerçek halini gösterse, dünyanın güzellik anlayışı bir gecede değişirdi.

Bu muhteşem varlıkların gruplar halinde Hacı Anne için gelmiş olmaları, yaşlı kadının Allah katındaki değerini gösteriyor olmalıydı. Ufka kadar göz alabildiğine, melekler saf tutmuş cenaze namazı için bekliyorlardı.

"Muhteşemler" dedim.

"Hacı Anne senin kalp gözünü açmış anlaşılan Mert. Peki, tabutun başında duran kişiyi de görebiliyor musun?"

Tabuta doğru baktığımda Hacı Anne'nin ruhani bedenini gördüm. Her zamanki nur yüzüyle bana tebessüm ediyordu.

"Şehitler gibi Allah dostları da ölmezler, diridirler. Allah c.c. sevdiği kullarına ölümü tattırdıktan sonra yeryüzünde dolaşmakta özgür kılar."

Cemile'nin söylemek istediği şeyi kavradıkça hüznümün yerini mutluluk almaya başlamıştı. Hacı Anne madde bedeninde ölümü tattıktan sonra, yeniden bâ's olunmuştu (Vel bâ'sü bâ'del mevt = ölümün akabinde yeni bedene geçiş).

Ruhani bedeni ile bu dünyada serbestçe dolaşabileceğine göre kendisi ile görüşebilecektim. Bir cenaze ortamına yakışmayacak şekilde seslice güldüm. İnsanlar bana garip baksa da, Hacı Anne bana gülümseyerek başını salladı.

Cenaze namazı için çağrı yapıldığında artık içimde hüzünden eser kalmamıştı. Tüm insanlar ve melekler saf tutup cenaze namazını kıldılar.

Namazdan sonra Hacı Anne ile görüşmek istedim ama göremedim. "Nereye gitti?" diye sorduğumda, Cemile bana "her kul gibi kabrine gidip sorgu suale alınacak" dedi.

Benimle daha sonra irtibat kuracağına inandığım için Kore'ye dönmeye karar verdim. Gitmeden önce ailemi görüp hayır dualarını alacaktım. Annem hocasını kaybettiği için üzgündü ama beni gördüğü içinde çok sevinmişti.

Babam evde yoktu, anneme uğradığımı söylememesini tembih ettim. Buraya nasıl geldiğimi açıklayamazdım. Hacı Anne'nin benimle ilgilendiğini bildiği için gönlünün rahat olduğunu ama artık yalnız başıma kaldığımdan bahsettiğinde, ona endişe etmemesini bana destek olmaya devam edeceğini söyledim.

Hacı Anne'nin mertebesini düşününce bana inanan annem hayır duası ederek beni yolcu etti. Cemile'yi beklemeden kendi kendime Kore'ye döndüm.

Cenazeye katıldığım için Yu-Mi ile görüşmek biraz garip geldi. Sadece telefonla konuşup durumu anlattım, bana anlayış gösterdi.

Bir süre yalnız kalacaktım, uzanıp düşünemeye başladım. Odamın rahatlığı içinde kısa sürede uykuya dalmıştım.

Uzun zamandır görmediğim bir varlıkla karşılaşınca keyfim kaçtı. Karanlıklar Kraliçesi sanki uyumamı bekliyor gibi hemen rüyama girmişti.

İğrenç sesiyle "kahraman çocuk, seni koruyacak son kişi de öldüğüne göre artık kozlarımızı paylaşalım ne dersin?" dedi.

Hacı Anne'nin vefatı birçok varlık için üzüntü kaynağı iken, bazı fırsatçı varlıklar için bayram gibiydi.

"Şu an seninle uğraşmak istemiyorum Kraliçe."

"Bu kadar korkak olma çocuk, seni en karanlık kâbuslarda boğacağım. Geçmişte yaptığın hakaretlerin hesabını vereceksin."

Aslında Kraliçeden korkmuyordum ama gerçekten şu anda onunla uğraşmak istemiyordum. Kâbuslarını üzerime saldığında karşılık vermeden bekledim. Gölgeler üzerime hızla gelip kapandılar. Dört yandan etrafımı sarmışlardı, dokunduklarında en kötü kâbuslarımı yaşamaya başlayacaktım.

Parlak bir ışık gördüğümde tüm gölgeler yok olmuştu. Gelen kişinin Hacı Anne olduğunu düşündüm. Bana yardım etmeye devam edecek gibiydi. Oysa gölgeler dağıldığında gördüğüm kişi hiç ummadığım birisiydi.

DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 14.06.2015

Y.N: Bölümü beğendiyseniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Soru 1: Mert'i kim kurtardı?

Soru 2: Hacı Anne'nin dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Soru 3: George konuşup kendini kurtarırsa Mert'e bela olmaya devam eder mi?

Kelime sayısı: 1122

Üçüncü Göz (SY)Место, где живут истории. Откройте их для себя