9

439 18 3
                                    

Aile... Kimisi için bayram tadında geçer tüm yemekler bu kocaman kelimeyle, kimisi için sınırlıdır tıpkı yazılışı gibi. O dört harf, üç hece bir kişiyle sınırlıydı Zeynep için. Babaannesi ona hem anne, hem baba olmuş aile sıcaklığını hissettirmişti yorgun yüreğinde. Onun gidişiyle kimsesiz kalmıştı körpecik kalbi. Şimdi henüz birkaç hafta önce dahil olduğu bu masada, nedense yalnızlığını hiç hissetmiyordu.

Sabah her zamanki gibi uyanmış, evdeki rutini haline gelen işleri halletmişti. Kahvaltıdan sonra Zeynep mutfağı toplamasına güya yardım eden kocasının ortalığı daha da batırdığına göz yumamamış hiç de nazik olmayan bir şekilde onu göndermişti salona.

"Mehmet o elindeki tavayı lavaboya bırak ve mutfağımdan hemen çık!"

Omlet tavasındaki yağ kalıntılarını sıyıran genç adam, duyduğu cümleden sonra karısının yüzündeki ifadeyi görünce sertçe yutkunup dediğini yapmıştı. Ellerini girişteki lavaboda yıkayıp, salondaki koltuklardan birine şaşkın suratıyla oturup beklemeye başlamıştı.

Çok geçmeden mutfaktaki işlerini bitirip kahve tepsisiyle gelen karısına ne olduğunu sormak istediyse de vazgeçmiş sessizce kahvesini içmişti. Bir süre öylece oturup, diğerinin konuşmasını beklemişti ikisi de. En sonunda Zeynep yavaşça ayaklanıp önce boşalan fincanları mutfağa götürmüş daha sonra merdivenlere yönelmişti. Karısının peşinden tıpış tıpış üst kata çıkan Mehmet çalışma odasına giren Zeynep'in ardından kapıyı tıklatarak içeri girmiş dikkatini tuvaline veren karısına hiçbir şey söylemeden kendi çalışma masasına geçmişti. Her ikisi de akşama kadar sessizce işlerine odaklanmıştı. Saatin geç olduğunu fark eden Mehmet, karısına hazırlanmaları gerektiğini söylemişti. Kısa sürede evden çıkmak için hazırlanan çift, geldikleri aile evinde coşkuyla karşılanmıştı.

Zeynep, kafasında bin bir düşünceyle yemeğini yiyordu. Evet, yabancı hissetmiyor aksine sanki bu evde doğup büyümüş hep bu masada varmış gibi ait hissediyordu. Ama, yine de derinde bir yerlerde ince ince kanayan bir yaranın varlığı içini sızlatıyordu. Masadaki sohbeti takip etmediğini, koluna dokunan kocasıyla anladı. Kayınpederi okulun ne zaman başlayacağını sormuş, cevap alamayınca birkaç kere ismini söylemişti.

Başını çevirip genç adamın gözlerine baktığında, kocası hafifçe "iyi misin?," diye mırıldandı. "Babama cevap vermedin?," diye sorarken sesini daha da alçaltmıştı. Masada bir sessizlik oldu. Kendisini açıklama gereksinimiyle, yutkunup "üzgünüm, ben... Dalmışım öyle, şey... Bugün çalıştığım resimde bir detay vardı da, o geldi birde aklıma." Dudaklarını yalayıp, gözlerini oynadığı parmaklarına çevirdi. Utanmıştı. Kim bilir ne kadar süredir seslenmişlerdi ona. Başını kaldırmak istemiyordu. Zaten yaptığı açıklama da çok saçma olmuştu.

Tekin Bey, küçük gelininin mahcubiyetini gidermek için konuyu değiştirdi. "Gece gündüz çalıştığını duydum Zeynep, açıkçası hayal kırıklığına uğradım." Yüzünde sahte bir üzüntü vardı. Zerrin Hanım kocasının ne yapmaya çalıştığını anlamış, güzel bir tebessümle izliyordu onu. Bu cümleyle Zeynep'in başı aniden kalktı. Gözleri kayınpederini bulduğunda istemsizce, "neden baba?," diye soruverdi. Tekin Bey ifadesini yumuşatıp gülümsedi. "Son umudum sendin kızım. Bizim işkolik oğlan belki biraz aile hayatı yaşar, işlerden sıyrılır demiştim. Sen daha beter çıktın."

Zeynep, hem şaşkın hem üzgündü. Bir anlık sinirle mutfaktan kocasını kovmasa belki güzel bir gün geçirebilirlerdi. Öte yandan da, 'paylaşacak neyimiz var sanki,' diye düşünüp üzgünlüğünü sırtından atmaya çalışıyordu.

Gelininin yüzündeki afallamayla söylediklerinden pişman oldu yaşlı adam. Daha sonra birden kendisine gülümseyen genç kadınla rahatladı.

"Alışkanlıklar öyle kolay bırakılmaz baba. Birden kesip atsa, sonra misliyle döner. Ben şimdilik ona ayak uyduruyorum. Yavaş yavaş uzaklaştıracağım evde çalışmaktan."

İZAEOù les histoires vivent. Découvrez maintenant