5. BÖLÜM: CAN ANAHTARI

1.7K 100 74
                                    

Merbaa merbaa.

Nasılsınız aşkilotokopoşlarım?

Bölümler artık muhtemelen haftada bir ve sınır şeklinde gelecek.

Neden mi? Hemen anlatayım.

Öncelikle her bölüm dediğim gibi, yoğun dönemden ve hikaye akışından dolayı bölümler artık aralıklı gelecek. Sınır konusu ise; Oylardan memnunum çünkü görenler oy veriyor ama yorumlar aynı şekilde değil. 100 küsür yorumun hepsi 3-4 kişiye ait ancak okuyanlar daha fazla.

Yorum gelmedikçe yazma hevesim gidiyor, yorumlarınızı okurken sevdiğinizi anlıyorum ve bu beni daha da motive ediyor. Şimdiki bölümlere bu gidişle yazma hevesi kalmaz.

Sizi temin ederim, bu zamanlar sıkıcı gelse de 15. bölümden sonra hikaye çok saracak (ağlamaktan helak olucaksınız)

Kısacası, yorum yapın lütfen. Dilenci gibi hissediyorum ama olsun, beni gaza getiren zaten sizin yorumlarınız.

Bu bölüm son ağlamalar, şös. Şehitlik sahnesinden sonra bol gülmeli bölümlere hoş geldin diyoruz.

İyi okumalar👍🏻

-

5. BÖLÜM: CAN ANAHTARI

Hayatın sizi nerelere getireceği gerçekten belli olmuyordu. Kimlerle karşılaşacağınız, ne yaşayacağınız, ne olacağı size bağlı değildi bir noktada.

Bazı kişilerle karşılaşılmalı, bazı şeyler yaşanmalı, bazı olaylar olmalıydı sadece.

Doğduğum andan itibaren tanışmıştım Ecevit ile. Tamam, ilk bir ay tektim çünkü ben ondan bir ay büyüktüm. Yine de ben, ben olmaya başladığım günden beri yanımda Ecevit vardı.

Çok anımız olmuştu yedi yıl boyunca. İlk beraber yürümüştük mesela, babam buna kriz geçirmişti. İlk okulumuz birlikteydi, yan yana oturmuştuk. Her günümüz birlikte geçiyordu, ne o bensiz, ne de ben onsuz yapamıyorduk.

Varlığına şükrettiğim her gün, bana ıstırap olarak dönmüştü. Yedi yılda güle oynaya geçirdiğim her günün acısı benden çıkmıştı, birer birer.

Bazen canınız yanardı, yanmak zorundaydı. Bazen ağlamaktan boğazlarınız yırtılırdı, yırtılmak zorundaydı. Her gece o kadar acı çekerdiniz ki, varlığına şükrettiğiniz kişiyi hiç tanımamak isterdiniz.

Ben yirmi yaşında ağlaya ağlaya yalvarmıştım Allah'a. Ya içimden al onu, ya da beni ona kavuştur diye. Çocukluk aşkı diye geçiştirdiğim Ecevit'in aslında öylesine bir çocukluk hevesi olmadığını, meğerse içimde çok şey var ettiğini yirmi yaşında anlamıştım.

O benim gibi her gece böyle yapıyor muydu emin değildim. Çünkü ben her gece Allah'a onu unutmak için yalvarırdım. Oysa Ecevit beni unutmuştu belki de çoktan.

Anılarımdaki, geçmişimdeki Ecevit benim rol modelimdi. Güçlü, sarsılmaz, dik duruşlu ve omuzları daima havada birisiydi.

Fakat şimdi karşımda omuzları çökmüş, yıkılmış adam da Ecevit'ten başkası değildi. Yüzüm ifadesiz, bakışlarım boştu.

Ben sadece içimde fırtınalar koptuğunda hissiz olurdum. Korkardım çünkü, karşımdaki içimde yağan yağmurları görür diye.

Üç adım gerisinde duruyordum. Ne uzakta, ne yakında. Üç adım yanındaydım, arkasındaydım. Her zaman yanında olurdum ama şimdi arkasındaydım. Ecevit'i, yanında olup üzgün halini görmemi istemediğini bilecek kadar tanıyordum.

ELFİDAWhere stories live. Discover now