1//Yangın

272 41 73
                                    

İyi öğlenler👋🏻👋🏻

Epey yeni bir macera. Hadi başlayalım😌✊🏻

İyi okumalar dilerim~~~

...

    Güneş o gün gökyüzünde güzeldi. Bütün gücüyle ışığını yeryüzüne yayıyor, ulaşılmadık ufak bir nokta bile bırakmamak için elinden geleni yapıyordu. Bir çeşit, cihat halindeydi adeta. Dünya yüzeyine kudretini yaymayı kendisine görev bilmişti. Herkes ona imrenmeyle, hayranlıkla bakardı. Özellikle insanoğlu, uzun ve sert geçen bir kıştan sonra varlığına hasretti. En sonunda bütün güzelliğiyle gökte açtığında, gelişini coşkuyla kutlamışlardı. 

Sonra bir de bulutlar vardı işte. Güneşin yanında, çoğunlukla arkasında. Uzun ve sıcak bir yazdan sonra yeryüzüne kendisini tedirgin kıpırtılarıyla ilk gösterdiğinde önce herkese rahat bir nefes verdiren, sonra görevini yaptığında onlar tarafından taşlanan, dışlanan. Çocukların itinayla saklandığı, kapıların pencerelerin o ortalıkta olduğunda sıkı sıkıya kapatıldığı.

Bu dünyada kabul görebilmesinin tek yolu güneşin yanında silik varlığıyla kendisini çok da göstermemekti. Böylece bazen onun önüne geçtiğinde, insanlar biraz gölge buldukları için başlarını yüzüne kaldırıp gülümseyebilirlerdi. 

Acı bir kaderdi. Jeongguk bulut ve güneşin arasındaki bu çekişmede, kendisini buluta benzetiyordu. Doğduğunda köylüler arasında kısa bir heyecan dalgasıyla karşılanan varlığı, birkaç ay sonra hiçliğe karışıyordu. Sonra insanlar ondan kaçıyorlardı. Ondan korkuyorlardı. Köylerinin lideri bu hayatında onu bir şamana bile götürmüştü. İçinde bir çeşit şeytan olduğunu düşünmüşlerdi. Şaman da onlara kalbinin kapkara olduğuna dair bir şeyler söylemişti. Zırvalamıştı. 

O zamanlar daha beş yaşındaydı. Sarsılmasına sebep olabilecek bu ithamlar, suratında mimik oynatmamıştı. Zaten, onun yüzünde insani bir ifade oluşturmak fazlasıyla zordu. Gülmek, ağlamak, empati ve acı. Hiçbirini hissedemiyordu. Elinde olan bir şey değildi ve bedeni her defasında kusursuz bir insan bedeni olarak var olmasa, insan olmadığından kesin olarak emin olurdu.

Doğru, bazen bir insan olmadığını düşünüyordu. Yeniden doğduğu her defasında etrafına şöyle bir bakıyor, ona kendisini andıracak kimseyi bulamıyor, tökezliyor, yapayalnız kaldığı bu dünyada kapkara ruhunun kendisini de çevresini de kirlettiğini hissediyordu. Sonra bunu umursamadığı için ailesine, tanıdıklarına karşı suçlu hissetmeye çalışıyor, başarılı olamıyordu. Buna bile üzülemediğinde pes ediyordu. 

Açıkçası, ilk birkaç seferde, bunu düzeltmeye çalışmıştı. İçinden gelmese de gülmüş, bebekliğinden itibaren sahip olduğu bilinci insanların sempatisini elde edebilmek, onlardan ufak bir gülüş, sıcak bir bakış alabilmek için kullanmıştı. Ne kadar şaşırtıcı ki, işe yaramamıştı. Ona üç adımdan fazla yaklaşan herkesin hissettiği, kapkaranlık bir varlığa sahipti. Bileğine zincirlenmiş bu prangalar kaçabileceği, kurtulabileceği bir şey değildi.

O lanetliydi.  

İlk hayatı korkunçtu. Soylunun tekinin tersine geldiği için daha on beş yaşındayken halkın önünde idam edilmişti. Başı kesilirken en ufak bir gözyaşı bile dökmediği, ifadesinde acıya dair hiçbir şey olmadığı için sonrasında şeytanın içine girdiği zavallı bir çocuk olarak anılmıştı. Ailesi cesedini toplamaya yüz bulamamıştı. 

Bunu nereden mi biliyordu? Yeniden doğduğunda aptalca bir merak, yaşı biraz ilerlediğinde dağları dereleri aşarak ilk doğduğu köye ulaşmak için uzun yollar tepmişti. İki yıllık bir yolculuktu ve köye giriş yaptığında, herkesten ürkmüş bakışlar almıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 23, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

three life timesWhere stories live. Discover now