1

1.4K 18 1
                                    

Hislerin ete kemiğe bürünmüş halidir sözcükler. Onlar anlatır kimi zaman boğulacak kadar hüzne bulandığını yüreğimizin, yine kelimelere borçlu kalırız midemizdeki kelebeklerin her kıpırtısında. Ayaklarımızın yerden kesildiği, yahut bulunduğumuz yere çivilendiğimiz her anımızın ardından kulaklarımızın işittiği, gözlerimizin okuduğu kelimeler doldurur benliğimizi.

"İstediğin her vakit seninle seks yaparım, ama asla sevişmeyeceğim," demişti birkaç saat önce koluna takıp nikah masasında 'evet' dediği kadın Mehmet'e.

Sessizlik!
İçinde büyüyüp her şeyi yok edebilecek bir gücün toplanmasına yardım eden sessizlik. Sahi, ne kadar vakit geçmişti aradan? Dik omuzları, katı bakışları ve yenilmez duruşuyla karşısında ona meydan okuyan bu kadın, gerçekten düğünün yapıldığı alandaki kırılgan, naif duruşlu, ürkek bakışlı kızla aynı kişi miydi?

Başını hafifçe sallayıp, karmaşık düşüncelerinden arınmaya çalıştı genç adam. Bir şey söylemek için ağzını açtı, ama kararsızdı. Gururu ve mantığı amansız bir çatışmaya girmişti sanki. Karar vermek zorunda hissediyordu kendini. Bir an önce bu sessizliği boğazlamalı ve sözcüklerini ortaya salıp tıpkı karısının ağzından dökülenlerin onda yarattığı depremlerin aynısını yaşatmalıydı taze gelininin gözlerinde.

Gururu çoktan galibiyet bayrağını çekmiş, zafer naraları atarken alaycı bir tebessüm yerini aldı dolgun dudaklarında.

"Seninle aynı yatağa girip de, tadına varmadan çıkmak olur mu karıcığım?" Büyük bir adım attı, gözlerini hafif kısmış avına odaklanmış yırtıcı bir hayvan gibiydi. Zeynep korktu, maskesini düşürmeye ramak kalmıştı artık. Gözlerini kocasından çekmedi. Bir an gerilemeyi düşündü ama bunun şimdiye dek takındığı 'güçlü kadın' maskesini alaşağı edeceğini bildiğinden kıpırdamadan durmak için son raddeye kadar direndi.

Mehmet bir adım daha atıp, hafifçe başını karısının kulağına yaklaştırdı. Sıcak nefesini bilerek ağır ağır boynuna doğru üfledi. Aldığı kokuyu yok saymak için direndi. Başarılı da olmuş sayılırdı. Ta ki.. Zeynep avuç içini, kocasının pürüzsüz yanağına yaslayana kadar.

'Bu kız tam bir şeytan!' diye geçirdi içinden. Aralarındaki boy farkı yok sayılacak kadar azdı, koyu gözlerine kenetlenmiş orman yeşili gözlere bakmak için kafasını hafifçe çevirmesi yeterli olmuştu. Kendine engel olamayarak, Zeynep'in yüzüne düşmüş bir tutam saçını parmağına doladı. O sırada kulağına çalınan kısık ses, vücudunda hissettiği karıncalanmaya tetiklemişti.

"Sevişmek, sevmekten türemiştir Mehmet. Biz birbirimizi sevmiyoruz. Ben zorlandım bu evliliğe, senin sebebini bilmiyorum. Ve inan, merak da etmiyorum." Elini, yanağını okşar gibi hafifçe hareket ettirdi Zeynep. Sonra işaret parmağının ucunu hafifçe şakağından çenesine, oradan boynuna doğru kaydırdı. Gözlerinde alaycı parıltılar oynaşırken, parmak ucunu şah damarının üzerinde gezdirdi.

Bu hareketle Mehmet yutkundu, adem elması hareket etti. Kontrolünü kaybediyordu. Zeynep parmağını, adem elmasının üzerinde gezdirmeye başlamıştı ki yeniden kısık sesiyle konuşmaya başladı. Bu ses tonu, Mehmet'in başına bela olacaktı.

"Sevmediğim bir adamla sevişemem. Kandıramam kendimi. Ama senin olurum. Herkes köşesinde aldatıldığımı konuşup, yüzüme gülerse ben bunu kendime yakıştıramam. Ben senin soyadına sahip çıkarken, sen benim onurumu başka kadınların yataklarında harcayamazsın." Son cümlede hafif yükselen sesiyle işaret parmağının ucundaki baskı da artmıştı.

Derin bir nefes alıp, devam etti sözlerine. "İstediğin her vakitte seninle birlikte olacağım. Ama bu sadece bir alışveriş, ikimiz de diğerini memnun edip kendimiz memnun olmuş olacağız. Başka bir beklentim yok. 'Ya beni severse' diye düşleyip pembe bulutlar üzerinde yarattığım yalancı bir ütopyam yok. Dilediğin an tek celsede, cebinden bir kuruş eksilmeden bitirebileceğin bir evlilik bu. Benim için ötesi yok, senin için de olmasın!"

İZAEWhere stories live. Discover now