bir nefes virgül

238 25 31
                                    

sevginin günden güne eriyen bir mum olduğunu nereden bilebilirdim ki? dünyada tekim sanıyordum, bu sarhoşluk bitmez sanıyordum. bana iyi ki doğdun şarkısı söylenirken o mumu üflediğimde ve üflerkenki neşemin bir gün biteceğini kabullenmem çok uzun bir zaman aldı. ben insanlar yaşarken duygular ölmez sanıyordum. halbuki ölüm değilmiş yalnızca insanları ayıran. kaybettim çok şeyi, hiç kopamam sandıklarımı, vazgeçemediklerimi. karşılığındaysa kendimi aldım. kendimi kaybetmedim. hoş olmayan bir pazarlıktı bu. sevmiştim çünkü pervaneliği. peki ya şimdi? başım dönecek mi bir daha? sarhoş olacak mıyım yeniden? hiç öğrenememiş gibi yüzleşecek miyim gerçeklerle? daha kaç kez kandırabilirim kendimi? her şeye iknayım ama artık sonsuzluğa inancım kalmadı. çünkü ben her şeyin ömrünü görebiliyorum. daha önce tıka basa yediğim sofradan aç kalktığım çok oldu, defalarca oldu. hislerim elimden alındı. çok güzel reaksiyonlarım vardı. yaşamak istediğim birçok an ve duygu vardı, şimdi hepsi sahipsiz kaldı.

eskiler için uğraşmaya değmez mi yeniler kadar? bu ara düşünmem gereken soru cümlesi bu. düşünüyorum, çokça düşünüyorum. elimde "eski"den başka bir şey yoktu, bense yeniyi seçtim. elimde upuzun bir düğüm vardı, onlarsa kesmeyi seçti. bir daha ipim olacak mı, bilmiyorum. hiçbir yere ait olamayan köksüz bir çiçek mi olacağım? ya bunu seversem? korkmuyor mu kimse bensiz kalmaktan? eşim benzerim olmadığını kabul mu etmeliyim şimdi? bunu yaparım, sadece yapmak istemiyorum. ruhum direniyor. yalnızlığı hak etmediğime inandıran bir ses konuşuyor, daha azıyla yetinme diyen bir sesle çatışıyor. yine de sakinim. fırtınayı ben yaratmadım ama fırtınadayım. sessizce bekliyorum dinmesini. belki her şey durulunca daha görülür olur manzaram. belki yine âşık olurum gökyüzünün uçsuz bucaksızlığına. belki yine hayallerde yaşar ve rüyalarda mutlu olurum.

"dün akşam sen evden gidince annemle babam da gitti." diye mırıldandı Minji elindeki kaşığı annemin yaptığı çorbaya batırıp çıkartırken. "kusura bakma," diyebildim ona, "seni yalnız bıraktığım için kusura bakma." burnunu çekti, kaşığını tekrar daldırıp az önceki cümlelerimi cevapsız bırakarak konuştu. "kimle buluştun dün? pencereden seni biriyle görmüştüm fakat etraf çok karanlıktı."

zar zor yediğim gevrek boydan boya boğazıma dizilirken zorla yutkundum, çok zoraki bir yutkunmaydı ki patlayacakmışım gibi hissettim. "ne yapacaksın?"

"eve gülerek girdin ve yaklaşık üç haftadır çoğu zaman gülüyorsun, yemek yiyorsun. mutluymuşsun gibi hissediyorum ve eğer bunun altında biri varsa bilmek isterim," dedi. cam kasesine sürttüğü kaşığı oldukça tiz bir ses çıkartıyor ve kulaklarımı çınlatıyordu. iğrenç bir sesti. "hep mutlu olmanı istiyorum, çünkü seni çok seviyorum." sesi titredi.

sevgi rahatlatmalı, yara sarmalı, yeni bir yara açmamalı. her saniyesinden, her adımımdan pişman olduğum anıları bana tekrar hatırlatmamalı.

"bilmeni gerektirecek bir şey yok." diyerek geçiştirdim onu.

bilemiyor ve bir o kadar da düşlenilenlerin arasından başımı yukarı doğru kaldırıp bulutların içerisinden süzülerek kocaman evrenin içinde kendimi arıyor olmamdandı bunlar.

——

işten erken çıkıp eve dönmek isteyince fark ettim bir evimin olmadığını. bu yüzden adımlarım kontrolsüzce ters yola döndü ve beni Minho'ya götürdü. Minji de zaten arkadaşı Hyojin'de kalacaktı.

sabah Minji'yi okula bırakırken alelacele Minho'nun ceketini bana verip, "bunu Minho öğretmenime verir misin?" deyişini hatırlıyorum, bir o kadar onu göremediğim için veremediğimi de. ancak ceketini vermek için geldiğim evinde başımın dizlerinde olması ve parmaklarının usulca perçemlerimi taraması tahminimde olmayan bir durumdu. gözlerim kapalıydı, ama görüyordum. yanaklarımın ağrısıyla gülümsediğimi hissediyordum ve onun da gülümsediğini görebiliyordum.

kırık düşler bulvarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin