çok zarif biriydi, bi o kadar da çekiciydi. her yaklaştığımda, içimde tarif edilemicek garip bi his oluşuyordu.

tekrar beraber arabaya kadar gittik. bu esnada "adın ne komşu" dedim. sade sade "adın ne" demek çok kaba olur diye düşünüp sonuna "komşu" eklemiştim ama böyle de çok garip olmuştu.

ismini söylerken tam aksanıyla "zamsha" dedi. şaşırmış gibi "zamsha" dedim. bu sefer de "deniz" dedi. "deniz" demesini duymamış gibi zamsha'ya takılmıştım. "zamsha ne demek" dedim. güldü.

o sırada kutuları yüklendik. ikimizin de sesi kısılmış gibiydi. "zamsha" dedi. bölmemek için devam etmesini bekliyodum ama kutunun ağırlığı buna engel gibiydi.

kutuları bıraktığımızda, kendine gelmiş bi şekilde "mutluluğa ermek, saadeti bulmak kişi" dedi. türkçesi düzgündü ama kelimeleri tam olarak bilmiyodu. tatlıydı. "heee" dedim. "evet" dedi. "güzel bi isimin var" dedim. imalı bi şekilde "teşekkürler komşu" dedi. güldük.

içeri tekrar kutu taşırken "seninki ne" dedi. "baha" dedim. "aa ben bunu biliyorum; güzellik, iyilik demek" dedi. "nerden biliyosun" diye sordum. "abimin adı" dedi. bi de abisiyle adaş çıkmıştım. "ne güzel" dedim.

bu kutulardan sonra son iki kutuyu taşımak için son kez arabaya gittik.

son kutuları da içeri taşıdık ama evde daha eşya yoktu. sadece kutular vardı.

"e, eşyaların nerde" dedim. bu sefer alaycı bi güşüşle güldü. "daha gelmedi" dedi. ben ayaktaydım, o kutuların üstünde oturuyordu.

ben de yanına oturdum. "e napıcaksın" dedim. "yere bi şey sererim, öyle zaman geçiririm" dedi. "öyle olmaz" dedim. "neden" dedi. "olmaz işte" dedim. "başka napıcam" dedi. "bana gel" dedim. "yok" dedi. "böyle de ben yok" dedim. "aç değil misin" dedim. "biraz" dedi. "e, tamam işte, hadi" dedim. "şimdi mi" dedi. "evet" dedim.

bi şey demedi, kalktık. evini de kilitledikten sonra benim eve doğru yürümeye başladık.

"türkçen yabancı olmana rağmen iyi" dedim. "benim anne türk, baba rus" dedi. ilgileniyomuş gibi "öyle mi" dedim. "evet, önceden 6 ay rusya 6 ay türkiye ama şimdi hep türkiye" dedi. şaşırmıştım. "neden şimdi hep türkiye" dedim. "çünkü türkiye daha güzel, orası hep soğuk, buz" dedi.

milliyetçilik duygularım kabarmıştı. "burası da çok sıcak olur ama" dedim. "sıcak iyidir ya, ben severim" dedi. "o zaman hoş geldin" dedim. "ya nashel eto milym" dedi. refleks olarak "he" dedim. kahkaha atarmışçasına güldü. "pardon pardon, hoş buldum" dedi.

evime gelmiştik. "kendi evindeymişsin gibi rahat ol" dedim. kendini koltuğa atıp "im tired" dedim. "ben de" dedim. zamsha'nın yanına kendimi saldım. "aç mısın" dedim. "acıktım" dedi. "sen burda takıl kafana göre, ben yemek hazırlayıp geliyom" dedim. "yardım ediyim gerekiyo mu" dedi. "sen misafirsin, otur" dedim.

masanın üstündeki poşetleri alıp mutfağa geçtim.

bakalım "neyimiz var neyimiz var" diyip poşeti açtım. biraz tavuk, soğan, biber falan vardı. anlaşılan tavuk sote yapacaktım.

sebzeleri birazcık yağla kavurup üstüne de tavuğu ekledim. sonra da pişmesi için kendi haline bıraktım.

salona geçerken "deniiz" diye seslendim ama ses vermiyordu. bi daha seslendim ama yine ses yoktu.

salona girince gördüm ki koltukta uzanmış uyuyordu. önünde dikildim. zamsha'ya bakıyordum. çok güzel görünüyordu.

yemeğin altını kısıp geri gelmiştim.

deniz'in karşısına oturmuştum.


(nsfw part)

karşısına oturunca fark ettim. yan yatmasından dolayı kocaman memeleri tişörtünün üstünden belli oluyordu.

bir rus bir türkحيث تعيش القصص. اكتشف الآن