Üçüncü Bölüm

49 8 0
                                    

Takım elbiseli adam bana döndü ve gözlüklerinin üstünden bir süre bakıp gülümsedi. O kadar samimi gülümsemişti ki biraz önce yaşadığım stres kuş olup uçmuştu sanki.

Hani tamamen yabancı bir ortamdayken bir anda tanıdığınız ve sevdiğiniz birisine denk gelirsiniz de içinizde kaygı endişe ne varsa bi anda
yok olup yerini huzura bırakır, şuan aynı öyle olmuştu.

- Olur mu öyle şey. Bikaç saniye için kızcağızın meslek hayatıyla oynamak olmaz. Hem o kargaşada sınıfı bulamadığından geç kalmıştır. Benim bile bir sürü vaktimi aldı buraya gelmek.

Aahhh Allah'ım neler söylüyordu bu adam böyle. Ağzından bal damlıyordu bal..

İşte ne olursan ol önce insan ol derdi annem hep. Hangi mesleği seçersen seç severek yapacaksın. Zaten sınav stresi var bir de nemrut suratlı hocalar denk gelince insan neye uğradığını şaşırıyor. Oysa iyi insan olmak zor bişey değil ki para da istemiyor.

Adam o kadar samimiydi ki ne stres kalmıştı ne bişey. Türküler söyleye söyleye yapılırdı bu sınav. Sanki yıllardır tanışıyorduk. Tontik şey, yanaklarını sıkasım vardı şuan.

-Geç kızım sen şöyle boş bir yere, biz de başlayacağız birazdan sınava.
Oh çok şükür Allah'ım. Sevinçten resmen ağlayacaktım. Daha fazla oyalanmadan boş bir yere attım kendimi.

Okul tarihimde en kısa sürede en çok sevdiğim hocayla, az önceki hoca müsveddesi biraz daha bişeyler konuştuktan sonra vedalaştılar ve sınıf bir gaddardan kurtuldu. Tabi anında sınav da başladı.

-Çok stres yapmayın gençler. Biliyorum heyecanlısınız. Başaracağınıza da güvenim tam. Buraya kadar geldikten sonra bu sınavı geçememeniz çok düşük bir. İhtimal. Siz gençler nasıl diyordunuz. Hah, vız gelir tırıs gider.

Son cümlesiyle sınıf kahkahaya boğulmuştu. Ve bu mativasyon cümlelerinden sonra da sınav başlamıştı.

Okadar rahattım ki sanki önümdeki sınav kağıdı değildi de rahatlamak için karalama yaptığım boş bir sayfaydı.

O rahatlıkla hemencecik bitirip kağıdımı masaya koyduktan sonra sınıftan çıktım. Oh be dünyalar varmış. Neydi o az önceki şeyler.
Adam gözümün önüne geldikçe sinirlerim tepeme fırlıyor. Hayır yani kimdi ki o bir de. Ne işi vardı. Amaan kimse kimdi canım banane.

Keyifli keyifli yürüyordum ki bir anda
Dünyam karardı. Evet resmen dünyam karadı.

- "Ahh omzum."

Kafamı kaldırdığımda gördüğüm yüzün sahibi az önceki keyfimden eser burakmayacak kadar sinirlenmemi sağlamıştı.

Omzumu ovarken yüzüm acısıyla buruşmuştu. Duvara çarptım sanki. Ne acayip biri bu. Evet sinir kat sayımı arttıran bir hareket daha yapmıştı.

Önce aşırı fazla ve garip bir tepki vermişim gibi kaşları havalandı, aynı sınıfta yaptığı gibi dudağının kenarı küçümseyici bir şekilde seyirdi. Sonra da arkasını dönüp yürümeye başladı.

Bidakka özür dilemeyecekmiydi şimdi.

'Sen de çok hayalperestsin be kızım'

Susarmısın haklı haklı konuşmandan nefret ediyorum. Hele ki ben sinirliyken.

Ne arkasından seslendim ne de bu konuyu daha fazla uzatmak istedim.
Boş yere konuşmaya gerek yok. Ve o kişi sinirlerime horon teptiriyorsa.

SAKİN olmaya çalışaraktan kantine indim. Önce yiyecek bişey almak istesem de kızlarla bir şeyler yemek hakkında ki diyoloğumuz aklıma gelince meyveli soda alıp masalardan birine geçtim.

Kızlardan haber bekliyordum. Arabada buluşuruz demiştik ama yağmur yağıyordu ve anahtarım yoktu. Kızlar arayana kadar burada beklemek en iyisiydi.

Telefonuma gelen gereksiz bildirimleri temizlemekle uğraşırken yanı başımda uzunca bir gölge hissettim.

iyi polis kötü polis Where stories live. Discover now