03

142 14 13
                                    

İster ölüm olsun ister ayrılık
İnsan unutur mu var olduğu bedeni Dünya sözüm, can evim
Bir gün ağzından uzak gülerse ağzım,
Tanrı gökyüzüyle boğsun beni.

*******

"İsminiz Park Chanyeol mu?" Sertçe yutkunum. Sonra buna hemen pişman oldum. Önümde ki adamın keskin bakışları anında beni buldu. Sanki gerçekten Park Chanyeol olup olmadığım hakkında emin olamıyordu.

Şüpheli bakışları üzerimdeyken hızlıca başımı salladım. Hemen yanımda ki Yoongi'nin bana attığı gerizekalı mısın bakışlarını net bir şekilde görebiliyordum.

İki katım olan koruma elinde ki davetiyeye bir kez daha baktı. Oldukça iri yarı olmasının yanında, kavgada iyi olduğuna da emindim. Şayet Park Chanyeol olmadığımı fark ederse beni benzeteceği pozisyonları hayal dahi etmek istemiyordum. Neyse ki Yoongi en küçük sorunda hastane masraflarımı karşılayacağını söylemişti.
Bunu cidden yaptığıma inanamıyordum. Bütün gün Yoongiye hayır demiştim. Bütün gün direnmiştim ve kendimden oldukça eminimdim.

Fakat o kuru temizlemeden ödünç aldığını söylediği iki tane takım elbiseyle evime geldiğinde direncim kırılmak üzereydi. Tabi bence ödünç falan almamıştı, çalmıştı ama bu başka bir günün hikayesiydi. Üstümde ki siyah pahalı takım elbise ve saatlerce uğraştıp şekle soktuğum saçlarımla oldukça zengin duruyordum. Herhangi biri Kim Taehyung ile aynı ananın karnından çıktığımızı bile söyleyebilirdi.

Peki, böyle bir görünüşe sahipken korumayı şüpheye düşüren şey neydi?

Koruma işaret parmağı ile kel kafasını kaşıdı. Anlaşılan hâlâ pek emin değildi fakat arkamda oldukça uzun bir sıra birikmeye başlayınca pes ederek davetiyemi bana uzattı.

Geçmemi işaret ettiği vakit rahatlamayla derin bir nefes alarak kapıdan içeriye girdim. Daha hikayenin başında yakalanıp hiçbir şey yapamadan hapsi boylasam gerçekten yazık olurdu.
Yoongi'nin işi benimkinden daha kısa sürdü. Buna alınmadan edemedim. Benim zengin ve yakışıklı görünüşüme rağmen o oldukça vasat gözüküyordu. Üstünde ki beyaz takım elbise ona iki beden büyüktü. Eroin çekmiş gibi kızarmış gözlerinden bahsetmek dahi istemiyordum.

Beraber çimenlik yolda yürüdük. İki yanımızda boyumuzu geçen ufak ağaçlar olduğu için henüz çevreyi göremiyorduk ama uzakta gelen keman sesi ikimizin de dikkatini dağıtıyordu. Ağaçlık yol azalırken Yoongi dostça omzumu kavradı. Herkesin toplandığı alana giriş yaptığımızda,

Bu gece buradan zengin ayrılacağız dediğini duydum.

Kendimi buna inandırmak istiyordum. Gerçekten zengin olacağıma, o lanet işte bir daha çalışmak zorunda kalmayacağıma inanmak istiyordum. Bu gece içimde biriken kötü his yakama yapışarak buna inanmamı engelliyordu. Hayatım zaten boktan, hapise girsem dahi bundan daha boktan olamaz düşüncesi ile buraya gelmiştim ama şimdi yeterince emin değildim.

Bütün bu düşündüklerimi ona da sesli bir şekilde söyleyecektim. Beni rahatlatmasına, birkaç kere daha zengin olacağız demesine ihtiyacım vardı.

Lakin önümüzde ki kocaman villa dediklerimin hepsini bana yutturdu. Yoonginin yanımda eve bakarak ıslık çaldığını duydum. Islık çalmayı bilseydim kesinlikle ıslıktan bir senfoni yaratırdım.

Ev gerçekten saray gibiydi. Hatta saray kelimesi bu evin yanında oldukça az kalıyordu. En az üç katlıydı. Bembeyaz duvarları bir göktelen gibi bahçede ki insanların üstünde yükseliyordu. Her odanın önünde ufak bir balkonu ve aynı katları gibi yüksek bir çatısı vardı.

Bahçesi yemyeşildi. Yeşilliğin ortasında ki havuzun suyu bu güne kadar gördüğüm her şeyden daha maviydi. İnsanlar şık kıyafetleri içinde, havuzun etrafında şampanya içerek, sohbet ediyordu.

Berceste/TaekookWo Geschichten leben. Entdecke jetzt