Bölüm 3: Rüzgar Gülü

8 1 8
                                    

Kaybolmuş hissediyordum. Yapayalnız. Hayatımda hiç böyle hissetmemiştim. Annemi kaybetmiştim, babamı tanımıyordum, değer verdiğim tek kişinin gözlerimin önünde günden güne erimesini izlemiştim. Ama hayır, hiç böylesine yıkılmış hissetmemiştim. Onlar benim annemle babam, diye haykırmak istiyordum. Arkamdan fısıltıyla onun annesi babası yok diyen çocukların yüzüne, bana acıyarak bakan tüm o insanlara onlar benim annemle babam, birbirlerini çok seviyorlardı demek istiyordum. Canım hiç yanmadığı kadar yanmıştı. Bu öylesine bir acıydı ki bundan sonra canım yanar mı bilmiyordum, haddinden fazla yanmıştı. Yanacak yerim kalmadı zannediyordum her seferinde, her seferinde bu son diye düşünüyordum. Bir türlü olmuyordu, bir türlü bitmiyordu. Bir türlü bitmiyordum, tüm tedavilere rağmen yerinde kalmayı başaran inatçı bir virüs gibi tutunuyordum hayata. Ama bu sefer sadece canım değil, bu güne kadar hayatımı üzerine kurduğum tüm düşünceler, inandığım tüm değerler bir bir küle dönmüş gibi hissediyordum. Annemden bana bunları yazdırdığı için ömrümün sonuna kadar nefret edecektim, babamdan beni bırakıp gittiği için öldükten sonra bile nefret edecektim.

Hava çok karanlıktı, sadece sokağın sonundaki lambanın ışığını görebiliyordum. Belki de hava o kadar karanlık değildi, benim ruhum o kadar kararmıştı ki ruhumun pisliğinden başka bir şey göremez olmuştum. Bu evde daha fazla durmak istemedim, kaçıp gitmek istedim; zaten ben her ne olduysa hep kaçıp gitmek istedim. Saate bakmadım, ceketimi aldığım gibi hızla dışarıya çıktım. Koştum, sanki peşimden bir ordu kovalıyormuşçasına endişeliydim. Yürümeyi bırak nefes alacak halim yoktu ama yapabileceğim tek şeymişçesine koştum. Sahile gidecektim, kayalıkların arasına. Çocukken masallardaki kötü adamların gerçek olduğuna ve kayalıkların beni onlardan koruyacağına inanırdım. Masallardaki kötü adamların gerçek olmadığını, kötü adamların masallardaki kadar iyi olmadığını uzun yoldan öğrenmiştim fakat lütfen, diye yalvardım var olduğunu o an için ümit ettiğim tanrıya. Lütfen çocukken inandıklarımdan hepsi beni terk etmemiş olsun. En azından şimdi değil.

Uzun bir koşunun ardından kayalıkların arkasındaydım, kan ter içinde kalmıştım. Kayaların iç kısmına girmeye çalışırken ayağım kaydı, tam düşecekken biri elimi tuttu. Hemen başımı çevirip baktım, İlkaydı. "Aysel iyi misin, bir şeyin var mı?" "Teşekkür ederim, iyiyim." "Yüzün solmuş, gözlerin kızarmış. Anlatmak istediğin bir şeyler varsa dinlerim. " "Şimdi değil, teşekkür ederim." Konuşamayacak kadar yorgun hissediyordum, anlatamayacak kadar yorgun, belki yazamayacak kadar. Sanki saatlerce dayak yemiş gibiydim, takatim yoktu; ruhum parmak uçlarımdan çekiliyordu. "Tamam o zaman, sonra görüşürüz." Gidiyordu. Gitme, demek istedim. Kal, birinin bana sarılmasına ihtiyacım var. Bu çıplak geceler yok mu. Kulağıma fısıldayıp geçecek demesine ihtiyacım var. Bu plak böyle ağlamıyor mu. Hiç birinin yanında ağlamadım ama tam şu an hiçbir şey düşünmeden saatlerce ağlayacağım bir omuza ihtiyacım var. Camları kırmak işten değil. Bu sefer, bu sefer kalbimin kırıklarıyla baş başa kalmamaya ihtiyacım var. Delirecek miyim neyim, kirpiklerimden mısra dökülüyor.

"Sana gitme demeyeceğim, üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar, yanımda kal." Sözlerimi duyar duymaz arkasına döndü. Ben yere oturmuştum, sırtım kayalara dönüktü ama yaslanmıyordum. "Kalayım mı?" "Sana gitme demeyeceğim," diye tekrar ettim. Bana doğru yürüdü, yanıma oturup sırtını kayalara yasladı. Yüzü bana dönüktü. Bir şey söylememi bekliyordu, belki de beklemiyordu ama sadece yanımda kalmak istiyordu, bilmiyorum. Birdenbire gözlerim dolmuştu, ağlamak istemiyordum. Bu yaşıma kadar hiç kimsenin önünde ağlamamıştım. Onun bile, diye geçirdim içimden. Aklıma gelmesiyle yüzümü yan tarafa doğru çevirdim. Göz pınarımdan ardı ardına süzülen damlaların sıcaklığını hissedebiliyordum. Öne eğildi, sol yanağımdaki yaşları görmüş olacak ki "Aysel, buradayım." diye hatırlattı. Ben de onu diyorum İlkay, buradasın. Sesinde aşina olmadığım bir güven var ve ben birazdan önünde ağlayabilirim, birinin burada olmasına izin veriyorum ve sen bunun ne demek olduğunu bilmiyorsun bile. Kendimi çok aciz hissediyordum, kitaplarım değil günlüğüm okunsa daha az çıplak hissederdim. "Sarılır mısın bana?" diye sorarken onu bu günden sonra görmek istemeyeceğimi düşündüm. Hayır, karşısında bu kadar savunmasız kaldığım biriyle ne yapacağımı bilmiyordum. Ne hissetmem gerektiğini düşündürtecek çok şey yaşamıştım, ama hayatımda belki de ilk defa, ne yapacağımı bilmiyordum.

SaklanWhere stories live. Discover now