Bölüm 2: Başka Adam

9 1 4
                                    

Biliyorsun bu yasak, bundan kurtulamazsın.
Bir katil var, hedefi yalnız sen.
Elleri kanlı, üstü başı dağınık.
Bir katil var hedefi yalnız sen.
Üstelik ilk cesedi olmayacaksın.
Bir gün uyanacaksın.
Bakacaksın aynaya, göreceksin.
Bir katil var, hedefi yalnız kendi
Ellerin kanlı, üstün başın dağınık.
Gülümseyeceksin aynaya.
Biliyorsun, bundan kaçamazsın.
Çok insan öldürdün, ellerinde kan kokusu.
Sen dün akşam birini gömdün, bu yasak, bundan kaçamazsın.

Yalnızca ağlamak istiyordum. Ve gülmek. Artık herkesin hissettiği o sıradan duyguları hissetmeyi özlüyordum. Acıkmayı, susamayı mesela. Kendimi tekrar biri gibi hissetmeyi özlüyorum. Yüzümde ifade oluşmasını ve manzarayı izlerken gerçekten kalbimin titreyebilmesini. Heyecandan titreyen ellerimi, gözyaşlarımı, saatlerce düşünmemeyi. Uzun zamandır sadece düşünüyordum; düşüncelerin hisleri öldürdüğünü fark etmem fazla uzun sürmüştü. Hissetmek istiyordum, düşünmemek ve artık ağlayabilmek. Havaya baktım, güneş bana inat gökyüzüne asılı kalmıştı sanki. Artık o dağların ardına girmeliydi, artık hava kararmalıydı, artık onu özleyebilmeliydim. Buraya geldiğimden beri ona çok ihtiyaç duyuyordum. Çünkü bu şehrin yabancısı değilken sokaklarında onunla el ele yürüyordun.

Bilgisayar ekranına çevirdim gözlerimi, ilk bölümü yarılamam saatlerimi almıştı. Eskisinden daha yavaş yazıyordum, başta yazamadığım için kendimi suçlasam da sonra kurguyla ilgili olsa gerek diye düşündüm. Yazmayı sürekli ertelemiştim, bu fikri zihnimin kilitli kapılarının ardına gizlemiştim. Ama buraya gelmeme sebep olan defteri duyduğum günden beri zincirli kapıları zorluyordu. Kaçış olmadığına karar verdiğimde havaalanında bulmuştum kendimi. Annemin hikayesiydi, anneannemin eşyalarının arasından günlüğünü bulmuşlardı. Bırak hikayesini yazmayı, daha günlüğünü elime alıp okuyamamıştım bile. Sanki kanlı canlı çıkacaktı defterin içinden de boynuma yapışacaktı tekrar. Sanki onu tekrar kanlar içinde bulacaktım, sanki bir daha ölecekti. Yazsam benim de hafifleyeceğimi biliyordum, yazsam yükünden kurtulacaktım. Ama korkuyordum, onunla yüzleşmekten ve onu anlamaktan değil belki ama affetmekten korkuyordum.

Başımı silkeleyip masanın başından kalktım. Yatağa uzanıp telefonumu karıştırmaya başladım. İlkay'ın mesajını gördüm. Açma, dedim içimden. Açmamalısın. Ama kim yapmaması gereken şeyler yapmadı ki? Gökyüzüne tekrar baktım. Gün batmamıştı, sırası değildi. İlkay'ı nereden tanıdığımı hala hatırlayamamıştım, kafamı kurcalayıp durmuştu. Zihnimin içini avucumun içinden daha iyi bildiğimi düşünürken böyle bir tanıdıklığı ve bu kadar kuvvetli bir hissi hatırlayamamak kendimi fazlaca suçlamama neden oluyordu. 

ilkayinkayipmenekseleri: Yazmaya nasıl başladın?

bulunmayacalisan: Yaşı, zamanı yok ki bunun. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Yazmayı bilmezken aklımdakileri ben söylermişim, çevremde o an yazmayı bilen kim varsa ona yazdırırmışım.

ilkayinkayipmenekseleri: Yazmasan nasıl bir hayatın olurdu?

bulunmayacalisan: Benim hayatım olmazdı muhtemelen. Ben yazıyorum ve hayatımın neredeyse her döneminde yazdım. Başka türlü yaşamayı hayal bile edemiyorum, doğrusu başka türlü yaşamayı bilmiyorum.

ilkayinkayipmenekseleri: Hiç aşık oldun mu?

bulunmayacalisan: Tüm kitaplarımı okudun, sence oldum mu?

ilkayinkayipmenekseleri: Büyük bir aşktan ziyade büyük bir nefretmiş seninki.

bulunmayacalisan: Aşık olmak ne ki sana göre?

ilkayinkayipmenekseleri: Bence aşk abartılı bir sevgi. Yanılıyor muyum?

bulunmayacalisan: Sen aşkı öyle deneyimlemişsin, yanıldığını söylemek haddime değil.

SaklanWhere stories live. Discover now