11

1.2K 84 25
                                    

Yorgunluktan ölmeme son birkaç saat kalmıştı. Bütün vücudum baştan aşağıya her zerresine kadar ağrı ve uykusuzlukla kavrulurken gözlerimin sürekli yaşarması da tamamen bundan kaynaklanıyordu. Sonunda taksi evimin önünde durduğunda zar zor araladığım gözlerimle birlikte adama arabaya binmeden önce hazırladığım yüz lirayı uzattım. Üstünü almaya gerek duymadan yanımdaki küçük el valizimle birlikte aşağıya indiğimde yüzüme çarpan soğuk havayla irkildim.

Kuru ayazın birden yüzüme çarpmasının etkisiyle açılan gözlerimdeki keskin acıyı görmezden geldim ve derin bir nefes aldım. En azından eve girene kadar ayık tutardı. Taksi kapıyı kapatmamla birlikte hızla bulunduğu sokağı terk ederken yorgun adımlarımla bahçeye girdim.

Acilen kendimi duşa, sonra da yatağa atmam gerekiyordu. Aksi halde ciddi anlamda yorgunluktan ve ağrılarımdan bir kenarda yığılıp kalacaktım.

Evin giriş kapısını açtığımda üstünde pijamalarla kapıda duran İrem'e kısa bir baş selamı verdim. Elindeki sürahiyi fark ettiğimde benim evimden indiğini anlamam uzun sürmemişti. Nasıl o yokken kedisine ben bakıyorduysam o da benim yokluğumda çiçeklerimi sulamayı ihmal etmiyordu. Kedisi ayaklarına dolanıp bana bakarken kaşlarımı kaldırarak İrem'e çevirdim bakışlarımı.

"Bir an dönmeyeceksin sandım," dedi yarım ağız gülerken. "Ama şu haline bakılırsa buraya kadar gelmen bile mucize."

Gülmek için fazlasıyla yorgundum ve bu yüzden dudaklarımı hareket ettirmek için çabalamadım bile. O da bunun farkına vararak kıkırdayıp ayakkabılığın üzerindeki kutuyu bana uzattı.

"Bu sana geldi, bir de yarın işe gitmeyeceksen kahvaltıya gel bana. Azıcık konuşalım," diyerek sıcacık bir gülümseme oturttu yüzüne.

"Tamam," dedim kutuyu alırken, "İyi geceler."

Ardından cevabını beklemeden kalan son gücümle merdivenleri tırmanıp evime girdim. Elimdeki kutuyu valizimle birlikte portmantoya bırakıp ceketimi ve ayakkabılarımı üzerimden ayırırken kapıyı kapattım. Hiç vakit kaybetmeden kendimi banyoya attığımda bütün uzuvlarım usul usul gevşemeye başlamıştı.

Sıcak suyun vücudumu gevşetmesiyle rahatladığımı hissederken işimi çabucak halledip yatağıma attım kendimi. Üç haftanın yorgunluğunu ancak sabaha kadar uyuyarak atlatabilirdim.

*

Gözlerimi ertesi günün öğleden sonrasında araladığımda dünkü yorgunluktan eser kalmamıştı. Yine de fazla uyumaktan olsa gerek başımda bir ağrı vardı ve bütün kaslarım sızlıyordu. Üç haftanın izlerinin üzerimden çabuk silinmeyeceğini biliyordum ama sonunda en azından uyuyabildiğim için mutluydum.

Uyuşuk hareketlerle yataktan doğrulup saçlarımı karıştırarak banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı düzene sokmaya çalıştığım beş dakikanın ardından odama geri dönerek gerindim. Dolaptan üzerime kalın bir gömlek geçirirken altıma siyah kotumu giydim. Dün gece İrem'e kahvaltı sözüm vardı ama henüz uyandığım için muhtemelen kahvaltıyı kaçırmıştım.

Odamdan çıkıp mutfağa yürürken kapının ziliyle duraksayıp adımlarımı oraya çevirdim. Esneyerek kapıyı araladığımda İrem'in gülümseyen yüzüyle karşılaştım.

"Heh, uyanmışsın sonunda. Hadi sofra hazır ben iniyorum gel peşimden," diye hararetle konuştuktan sonra merdivenleri inmeye başladı.

Arkasından bakmayı kesip kapıyı kapatmadan hızlı adımlarla mutfağa girdim ve dolaptan bir ağrı kesici alıp masanın üzerindeki sürahiyi kafama diktim. Ellerimle yüzümü ovuşturup uykunun kollarını üzerimden silkmeye çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Kapının önündeki portmantodan ceketimi alıp ayakkabılarımı giydim. Ceketimin ceplerini elimle yoklayarak telefonumla anahtarımı kontrol ettikten sonra dışarı çıkıp kapıyı arkamdan çektim.

tribüncü [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin