6.Bölüm

186 35 27
                                    

Günlerdir hava öyle güzeldi ki Cuma günü birden bire havanın kararması ve sağanak yağmurun bastırması İstanbul ahalisini şaşırttı. İnsanlar hazırlık yakalanmışlardı bu yağmura. Şemsiyesiz çıktıkları için insanlar sırılsıklam koşuşturuyorlardı bir yerin altına sığınmak için. Aslı da bu koşuşturanların arasındaydı. Tramvaydan inip kendisine söylenen sosyal tesise koşturuyordu. Islanmış, yokuşu çıkarken soluk soluğa kalmıştı. Mekandan içeriye girerken mahvolmuştu resmen, hemen girişteki görevlilere lavabonun yerini sordu.

"Alt katta efendim. Merdivenden iner inmez sol tarafta..."

"Teşekkür ederim." diyerek koşar adım merdivenleri indi. Merdivenleri indiğinde mekanın sadece üst kattan ibaret olmadığını fark etti. Alt katta camlı bir bölme vardı. O camlı bölmenin olduğu masalardan birisinde Barış'ı otururken gördü. Demek kendisinden önce gelmişti, hemencecik heyecanla lavobaya koştu. Allah bilir ne haldeydi? İçeri girip aynada kendisine bakınca endişesinde ne kadar haklı olduğunu anladı. Şalı sırılsıklam olmuştu, makyajı yüzüne gözüne bulaşmıştı. Öfkeyle bir peçete alıp yüzündeki siyahlıkları silmeye çalıştı.

"Tam zamanıydı! Şu halime bak, nasıl çıkacağım bu suratla adamın karşısına? Çıkmıyor da!" diyerek peçeteyi ıslatıp bu sefer gözünün altındaki dağılan rimelini sildi. Kendisini öyle kötü hissediyordu ki o an hiç Barış'ın karşısına çıkmak istemiyordu.  Yine de son bir çabayla elinden geldiğince yüzünü temizledi. Şalını düzeltti. Bugün de böyle bir gündü işte, her şey mükemmel olmak zorunda değildi ya. Kendisini teselli edip lavabodan çıktı, yavaş yavaş yürüyüp Barış'ın oturduğu masanın yanında durdu.

"Barış Bey?" diyerek seslendi. Genç adam camdan başını alıp genç kadına döndü. O an karşısında Melike'nin tesettürlü halini gördü sanki. Bir insan bu kadar mı benzerdi bir insana? Hayat kendisine garip bir oyun oynuyordu sanki.

"Merhaba Aslı Hanım." diyerek ayağa kalktı ve genç kadının elini sıktı. Aslı el sıkıştıktan sonra geçip karşısına oturdu genç adamın. Barış onu öyle hayretle izliyordu ki Aslı yağmurdan dolayı makyajının kötü olmasına bağladı bir an bunu.

"Kusura bakmayın, yağmura yakalandım yolda gelirken. Biraz üstüm başım dağıldı."

"Sorun değil, aptallığıma verin. Hiç düşünemedim ıslanacağınızı, sizi gelip işinizden alabilirdim aslında. Asıl siz kusura bakmayın."

"Estağfurullah."

"Sıcak bir şeyler söyleyelim o zaman. Hastalanmayın..." diyerek ayakta duran garsonlardan birisine eliyle işaret etti. Garson yanlarına geldi.

"Buyurun efendim?" dedi garson. Barış genç kadına döndü.

"Ne istersiniz Aslı Hanım?"

"Ben bir tane çay alayım."

"O zaman rica etsek iki çay getirir misiniz bize? Bir de limonunuz varsa çaylardan birisinin yanına getirirseniz memnun oluruz."

"Peki efendim." diyerek uzaklaştı garson. Aslı biraz gerilmişti ama genç adamın yaklaşımı biraz da olsa gerginliğinin geçmesine yardımcı oluyordu.

"Nasılsınız?"

"İyiyim çok şükür. Yağmur yağmasa daha iyi olacaktım. Beklenmedikti... Siz?"

"Ben de iyiyim. Annemle bir aylığına bir Türkiye'ye gelelim dedik. Özlüyor buraları."

"İyi yapmışsınız, tabi insan özler doğup büyüdüğü memleketini."

"Öyle de annemin özlemi memleket özleminden daha çok babamın özlemi. Eski yaşadığı hayatı, yani babamla geçirdiği yılları anmak için daha çok gelme isteğinin kaynağı."

KAPALI KAPILAR ARKASINDAKİLERİ KİMSE BİLMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin