2.Bölüm

343 47 14
                                    

Herkese merhaba.

Uzun bir aradan sonra bir hikaye yazıyorum. Eskiden olduğu gibi bölüm paylaşma aralıklarını fazla tutmayacağım. Elimden geldiğince fazla bölüm paylaşamaya gayret edeceğim. Diğer kitaplarım gibi 32. veya 33. bölümde final yapmayı düşünüyorum.

Keyifli okumalar, umarım yeni bölümü beğenirsiniz. ❤️

Neşe Sokak tıpkı ismi gibiydi o pazar. Ufak tefek gecekondular rengarenk boyanmış, kendilerine yazılan senaryodan bu boyalar sayesinde biraz da olsa uzaklaşmışlardı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen bazı evlerden çocuk sesleri sokağa taşıyor, bazı anneler "Hadi kahvaltıya!" diye bağırıyordu. O sırada erkekler sessizdi. Kim bilir belki sabahın o saatinde kahvaltı yapmadan ekşiyen ağızlarını sigara ile tatlandırmaya çalışıyor, uzun uzun yere bakıp düşünüyorlardı. Genelde böyle sokaklarda çocuklar neşeli, anneler telaşlı ve babalar dertli olurdu.

"Hadi oturun sofraya! Barış, abla... Kime diyorum ben? Ooo! Siz Almanya'dan sonra buranın sesine gürültüsüne alışamadınız sanırım." dedi Hülya Hanım gülerek. Barış ve annesi Deren Hanım yokuşta olan evin bütün mahalleyi gören terasından ortalığı seyrediyorlardı. Deren Hanım kendi çocukluk, gençlik yıllarını geçirdiği bu mahalle ve evin havasını ne kadar özlediğini düşünüyordu.

"Kız siz de kalkın geçin sofraya! Davetiye mi bekliyorsunuz?" diyerek Hülya Hanım iki kızının ayaklarına vurdu. Kızlar gülüşerek ayağa kalktılar.

"Hülya Hanım bugün yine kendi tarzında takılıyor Barış abi. Düşünsene her gün böyle seni azarlayan bir anneye sahip olduğunu... Korkunç olurdu değil mi? İşte biz bu korkunun tam ortasında yaşıyoruz." dedi Didem. Ecem bu sözler üzerine başını salladı onaylamak için.

"Vallahi anne gibi anne teyzem. Haksızlık ediyorsunuz kadına." diyerek masaya geçip oturdu.

"Ah be Barış! Sen benim çocuğum bu ikisi de ablamın çocukları olacaktı var ya ne güzel olurdu. Bu ikisi yedi bitirdi ömrümü de hala gözleri doymadı." dedi göz kırparak. Deren Hanım bu konuşmadan kendisini dışarıda tutuyor gibiydi. O eski zamanların özlemini yaşıyordu içinde. Gençlik yılları gözünün önünden geçiyor, Barış'ın babası Halil ile şu sokaklarda geçirdiği o tatlı zamanların özlemini yaşıyordu.

"Ablam yine maziye doğru bir yolculuk yaptı sanırım. Eniştemi mi düşünüyordun?"

"Özledim Hülya. Ölmeden önce belki bu kadar imkanımız yoktu ama mutluyduk. Bir ekmeği ikiye bölüp yediğimiz zamanlar oldu ama şimdi o anlardaki huzuru bulamıyorum."

"Aşk olsun anne. Kendimi kötü hissettim bu sözlerinle. Ben seni mutlu edemiyor muyum? Benim yanımdayken huzursuz musun?"

"Ne alakası var Barış? Sadece babanı özlüyorum." dedi.

"Tabi kendisinin özlem duyacağı kimse olmadığı için konuşuyor Barış abim. Empatisinin yoksunluğu buradan kaynaklı olsa gerek." dedi Didem kuzenine takılarak. Barış kıkırdayan kızlara baktı. Daha henüz on yedi yaşındaydılar ikizler. Hayatı tanımaktan uzak, aşk masallarının büyüsü gözlerini boyuyordu kim bilir. O ise orta yaşlarına adım atacak kadar yaş almıştı ve aşk denen duygu seline kapılacak yaşları geçmişti.

"Sahi Barış, yok mu şöyle hayatında güzel, hanım hanımcık bir kız?" diye sordu Hülya Hanım.

"Evlenmeyi çok düşünmüyorum açıkçası. Almanya'da üniversitedeyim akşama kadar. Bir evliliğe ayıracak vaktim yok açıkçası." dedi.

"Abla bak ne diyeceğim? Bizim Mukaddes Sokak'ta Canan var ya, onun iki tane kızı var. Birisi aynı Barış gibi, kafasını okumayla bozdu. Yaşı da zaten yirmi üç... O pek evlenmeyi düşünmüyor ama ablası var, bir içimlik su. Okumadı, daha doğrusu babası okumasına fırsat vermedi ama maharetlidir. Kendisini de belli ölçüde geliştirmiş, gelişime açık birisi. Lisedeyken İmam Hatip'teydi. Orada biraz Arapça öğrenmişti. Sonra Arapçasını baya ilerletti. Eminönü'nde bir kuyumcuda çalışıyor. Diyorum ki Canan'a söyleyeyim, Aslı ile görüştürelim Barış'ı."

KAPALI KAPILAR ARKASINDAKİLERİ KİMSE BİLMEZKde žijí příběhy. Začni objevovat