3.Bölüm

296 42 11
                                    

Melike nefes nefese bir dükkana girdi. Arkadaşı Derya bir masada oturuyor, elindeki telefonla uğraşıyordu. Genç kadın yüzünde uykusuzluktan kalan yorgunluğa rağmen gülümseyerek masaya yaklaştı ve Derya daha ne olduğunu anlamadan masaya oturdu.

"Vizem onaylandı. İtalya'ya gidiyorum..." dedi. Derya bir anlık şaşkınlıkla karşısına geçip oturan genç kadının haberinin etkisinden çıkmaya çalıştı. Başını kendine gelebilmek adına iki yana salladı.

"Kızım biraz yavaş. Böyle bir haber bu şekilde mi verilir? Çok mutlu oldum, sonunda hayallerine kavuşuyorsun demek." dedi. Derya'nın ses tonunda bir tını yakaladı Melike. Bir anlık sesinin titremesi... Bu dalgalanmada üzüntü mü vardı yoksa genç kadın yanlış mı anlıyordu? Hem neyin üzüntüsüydü bu? Derya kendisini özlese atlar gelirdi bir uçağa. Öyle maddi sıkıntılar ile büyümüş bir kız değildi. Babası hatrı sayılır bir iş adamıydı. Bu sayede Hollanda vatandaşlığı almıştı. Her yaz mutlaka yurtdışına çıkar, bir iki ülke gezerdi. Gittiği bu ülkelerde eğlencenin dibine vururdu.

"Öyle vallahi. Gideceğim demiştim buralardan. Kendime ait bir hayatım olacak. Bu hayatta sadece hedeflerim, kariyerim ve huzurum olacak. Bunu başarmak için yıllardır çalışıyorum Derya. Lise, üniversite... Para biriktirmek için canımı dişime taktım. Okulda derece yapmak için sabahlara kadar çalıştım. Şimdi önüme bir imkan çıktı ve ben bu imkanı değerlendireceğim. İşim hazır. Yüksek lisans için İtalya'da bulunduğum bölgede birkaç üniversiteye başvurdum. Zarif Hoca bu konuda çalışacağım yerin bana kolaylık sağlayacağını söyledi." diyerek rahatlamış bir şekilde arkasına yaslandı.

"Çok şanslısın."

"Şans değil... Ben bunlara ulaşmak için çalışıp çabaladım. Asıl sen şanslısın. Her imkanın var, istediğin her şeye çok kolay bir şekilde ulaşabilirsin. Bir bana bir de kendine bak Allah aşkına? Hayatım özenilecek bir hayat değil, inan bana." diyerek elini kaldırıp az ileride duran garsonu çağırdı.

"Pardon, buraya bakabilir misiniz?" dedi ve yanına gelen garsona soğuk bir soda istediğini söyledi. O siparişini verirken Derya onu izliyordu. Melike kendisine şanslı demişti, gözlerini devirdi bu sözü tekrar hatırlayınca. Kendisi hiçbir zaman takdir görmemişti insanlar tarafından. Elinin altında her imkan olabilirdi ama bu imkanları kendi elde etmediği için sadece baba parası yiyen, baba parası ile kapıları tek tek açan acınası bir kız olmuştu. Şimdi Melike'nin başarıları konuşuluyordu. Hocalar resmen ona tapıyor, her yerde ondan bahsediyorlardı. Daha okulu bitmeden Zarif Hoca ona iş ayarlamıştı, hem de İtalya'da. Herkes Melike'nin İtalya vizesinin onaylanmasını bekliyordu ve beklenen olmuştu. O gittikten sonra bile okulda ismi anılacaktı. Kim bilir eski mezunların kendilerine gelip başarılarını anlattıkları konferanslar verdiği gibi Melike'de birkaç yıl sonra İtalya'dan İstanbul'a sırf bu yüzden gelecek, kendisini hayranlıkla seyreden öğrencilere başarılarını anlatıp alkış toplayacaktı. Derya'da para ve imkan olabilirdi lakin Melike'nin itibarı onda yoktu. Çalışmakmış, diye geçirdi içinden. Melike yalakalık yaparak buralara gelmişti. Kim bilir kendilerinin bilmediği neler veriyordu hocalarına? Namuslu kız ayakları fazla değil miydi? Gülümsedi kendisine bakan Melike'ye.

"Ilk misafirim sen olursun. Yazın sonunda çıkıp gel yanıma. O zamana kadar ben de az çok düzenimi oturturum. Ne dersin?" dedi Melike. Derya olur dercesine başını salladı ama sonra birden kaşları çatıldı.

"Belki gelemeybilirim. Şimdi hatırladım, babamla Amerika'ya gideceğiz. Dünyaca ünlü bir mimarlık şirketinden teklif geldi bana da. Sana söylemeyi unuttum, biliyorsun böyle şeyler benim için pek önemli mevzular değil. Aklımdan uçup gitmiş. Babam bir bakalım dedi ama ben kendi şirketimi açmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Çalışan olamam, biliyorsun beni." dedi ve önünde daha önceden söylediği ve dibinde azıcık yeşil içeceğinden içti. Melike bu habere öyle sevindi ki ellerini ileriye doğru uzattı.

KAPALI KAPILAR ARKASINDAKİLERİ KİMSE BİLMEZWhere stories live. Discover now