1.Bölüm

604 56 16
                                    

Kader denilen şey öyle gariptir ki nasıl yaşarsan yaşa, nasıl düşünürsen düşün, nasıl hayal edersen et seni ulaştırmak istediği noktaya bir şekilde ulaştırırdı. Melike'ye göre belli anlar vardı. Bu anlara ulaşmak için çeşitli yollar vardı lakin hangi yolu seçersen seç hep o ana gidecektin. Belki yolların bazıları uzun, bazıları çetrefilli, bazıları ise öyle güzeldi ki...

Tabi bu düşünceye yirmi dört yaşından sonra takılıp kalacaktı. Ondan önce hayatının zor olduğunu bilse de bir şekilde düzlüğe çıkacağına inanıyor, huzurlu bir hayatın kollarına kendisini bırakacağını sanıyordu.

"Melike şu müşteriye bak kızım!" diye bir ses duydu. Başını kaldırıp saate baktı, mesaisi bitmişti.

"Hasan abi geç kalıyorum eve, Hande baksa olmaz mı?" diye sordu gayriihtiyari bir şekilde. Hasan Bey gözlüğünün üstünden kaşlarını çatmış bir şekilde genç kadına baktı. Melike anladı verilecek cevabı ve derin bir iç çekip cam kenarında oturan müşteriye doğru yürüdü. Genç bir kadın elindeki aynaya bakıyor, bir yandan da rujunu sürmeye çalışıyordu. Karşısında yaşlı bir adam vardı.

"Eşime bir bardak kola bana da sade bir Türk kahvesi getirir misiniz?" diye sordu adam. Genç kadın hala rujuyla uğraşıyordu. Melike bir an şaşıracak oldu ama yüzünün alacağı şekli düşününce sadece gülümsedi.

"Bir kola ve bir de sade Türk kahvesi... Başka bir isteğiniz var mı?" diye sordu. Adam başını iki yana salladı.

"Hayır, teşekkür ederim." dedi. Melike alelacele tezgaha doğru koşar adım yürüdü.

"Bir kola bir de sade Türk kahvesi... Hasan abi ben çıkayım mı?"

"Müşteriye siparişi götür ondan sonra çıkarsın! Ne acelen var sanki?"

"Abi bilmiyor musun? Babam geç kalınca yapmadığını bırakmıyor bana!"

"Hadi sen de! Hangi devirde yaşıyoruz? Bana biraz babanı bahane ediyorsun gibime geliyor işten kaytarmak için." Melike tekrar duvardaki saate baktı. On dakikaya otobüs durağa gelirdi. Bir yandan stresle tek bacağını sallıyor bir yandan da Hasan Bey'in sözlerini sindirmeye çalışıyordu. Derin bir nefes alıp verirken bir müşteri daha girdi dükkana. Önüne çiçek saksılarının dizildiği açık mavi duvarın oradaki masalardan birisine oturdu. Hasan Bey tekrar ona baktı. El mecbur bu sefer o müşteriye koştu.

Dükkandan çıktığında üç müşteriyle ilgilenmişti. Yirmi beş dakikası resmen uçup gitmişti o daracık dükkanın içinde. Melike hala endişeli, başına gelecekleri düşünerek durağa doğru yürüyordu. Otobüs geçip gitmişti ne de olsa. Adımları bu sebepten yavaştı. Bu yavaşlıkta bir kabulleniş vardı. En zor anlar bu kabulleniş anlarıydı. Bu kabulleniş anlarında etinin en derin noktasına kadar işleyecek kemer acısını hissediyordu.

Biraz sonra durağa vardı. O sırada az ileride kendi mahallelerine yakın bir yerden geçen bir otobüsün yaklaştığını gördü. Biraz tereddütle de olsa ayağa kalkıp eliyle otobüsü durdurdu. Otobüse binip boş bir yere otururken içinden gecenin bu vaktinde tenha yollardan geçmek zorunda olduğu geldi. Bugüne kadar bir şey olmamıştı ama yine de o tenhalık yerler içinin ürpermesine sebebiyet veriyordu. Trafiğin olmaması, durakların ve otobüsün boş olmasından mütevellit kısa bir zamanda ineceği durağa vardı. Otobüsten inince karşı kaldırıma geçti. Biraz yürüyüp en korktuğu sokaklardan birisine saptı. Bu sokaklar sabahları kalabalık, curcunalıydı. Tekstil binaları sıralıydı ardı ardına. Gece ise herkes evine yollanınca bu sokakların curcunası kendisini korkunç bir sessizliğe bırakıyordu. Binaların merdiven girişleri keşlerin uğrak mekanı haline geliyordu. Birkaç defa gece geçmişti bu sokaklardan fakat öyle garip bir insana rastlamamıştı. Belki sadece şehir efsanesiydi. Kızlar kendi aralarında konuşmak için bu hikayeleri uyduruyor olabilirdi veyahut anne babalar çocuklarının erken eve gelmesi için bu şehir efsanelerini art arda sıralıyordu.

KAPALI KAPILAR ARKASINDAKİLERİ KİMSE BİLMEZWhere stories live. Discover now