84. Bölüm : Işıklı Yol

Start from the beginning
                                    

Gülümsedi, dudaklarının kıvrımında acı olsa da gözlerinde bana duyduğu güveni gördüm. Sonrası benim için biraz bulanık. Üzerimdeki siyah eşofman takımını değiştirmek bile aklıma gelmemiş mesela. Sadece onu giydirmişim, bir tondan biraz hafif olan doğum çantasını yanıma almışım ve onu da merdivenlerden indirmişim. Pelin hareket etmekte biraz zorlanıyor ama bunu sorun etmemiş olmalıyım. Seyit Onbaşı'yla bir akrabalık bağım olabileceğini Savaş'ı sırtımda hastaneye taşıdığım gün görmüştük zaten.

Sonuç olarak, yaklaşık iki buçuk saattir buradayız. Her saniye bir işkence gibi geçiyor. Ambulanstayken elimi sımsıkı tutuyordu. Boştaki elimle Selim'i aradığımı hatırlıyorum hayal meyal. Önceliğim oydu çünkü Savaş'ın henüz iki haftayı doldurmayan bir oğlu vardı. Didem'i ve onu yalnız bırakıp benim yanımda olmasını isteyemezdim.

Ama kardeşlerim, her şeyi düşünmüşlerdi benden habersiz. Selim Didemlerin evine gitmiş, Savaş'ı göndermişti yanıma. En çok kimin desteğine ihtiyacım varsa onlar buradaydı. Cemre solumda, Savaş sağımda oturuyordu. Bir saniye bile bizi yalnız bırakmayan insanlara sahip olduğumuz için çok şanslıydık.

Savaş'ı gördüğümde hayatımın şoklarından birini yaşamıştım çünkü beklediğim Selim'di. Yanıma çöküp oturduğunda böyle bir günde yanımda olmayacaksa neden birlikte on beş yıl geçirdiğimizi sormuştu. Cevap beklemediği bir soruydu bu elbette ki. Başımı omzuna yaslarken gerginliğim terk etti bedenimi çünkü biliyordum, bu baş seneler sonra bile aynı omuza yaslanabiliyorsa onun yanımdaki varlığının anlamı güven demekti.

"Oğlun nasıl?" diye sordum ona sırf akmamaya yemin etmiş şu zaman biraz daha hızlı geçsin diye.

Taze baba Savaş, gülümsedi dudakları kulaklarına varana dek. Bir aile kurma hayalini bana ilk anlattığında lise sıralarındaydık, boş bir dersti. O günü hiç unutmadım çünkü o konuşup dururken ben hayallerine eşlik edemediğim için sadece gökyüzüne bakmıştım pencereden, ileride birden çok gökyüzüne sahip olacağımı bilmeden.

"İyi." dedi sesindeki eşi benzeri olmayan neşeyle. Cemre de gülümsedi yanımda. Ben ve o, Savaş'a çok fazla şey borçluyduk ve bugünleri ne kadar hak ettiğini, ne kadar hak ettiğimizi çok iyi biliyorduk. "Kızını bekliyor." diye devam etti Savaş. "Senin benim yanımda olduğun gibi tüm hayatı boyunca onun yanında olabilmek için."

Oğlu ve kızım birlikte büyüyeceklerdi.

Cemre ağlamaya başladı yanımda. "Sizi çok seviyorum." Duygu yükünü en derinimde hissediyor olsam da tüm gözyaşlarımı başka bir zamana saklıyordum. Bu yüzden kendimi tutmayı başarabiliyordum. "Hayal bile edemediğim bir anı yaşıyoruz. Biz kazandık, abilerim. Çok zor oldu ama yemin ederim oldu. Bu tüm savaşların zaferi, değil mi? Biz kazandık."

"Biz kazandık." dedi Savaş, benim üzerimden uzanıp Cemre'nın omzunu sıkarak. Kız kardeşimi kendi kardeşi sayması bile onu uğruna canımı verecek kadar sevmeme yeterliydi.

"Karım da kazansın artık." dedim içimde yer edinen heyecanı daha fazla bastıramayıp ayağa kalkarken. "Çok canı yanıyor mudur?" İleri geri yürümeye başladım ne yaptığımı bile bilmeden. "Delireceğim, ne kadar beklememiz gerekiyor daha? Didem hemen çıkmıştı."

"Oğlu da babası gibi tez canlıydı da ondan." diye takıldı Cemre bize dolu gözleriyle. "Senin kızın annesi gibi inatçı olacak demek ki."

Annesinin nazını az çekmemiştim, kızımınkini de seve seve çekerdim. Sorun bu değildi. Sorun süre uzadıkça Pelin'in canının daha fazla yandığını düşünmemdi. Bir an önce olsun ve bitsin istiyordum. Doğumhanenin sensörlü kapılarına en yakın duvara yasladım omzumu ve ayağımı yere vurup saymaya başladım içimden. Derin nefesler alıyor, bildiğim bütün duaları arka arkaya okuyordum.

EKİPWhere stories live. Discover now