'⁷

11 4 2
                                    

  "Evde daha fazla şeytani form vardı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Evde daha fazla şeytani form vardı. Ancak sonra sadece dev kaldı. Bu nasıl oldu Minji?"

"Hiçbir fikrim yok. Devle savaştığımızı görüp kaçmış olabilirler. Pişmanlık hikayeme göre kum saati şeklinde bir canavardı."

"Kum saati mi?"

İki kız sırt sırta vermiş evi inceliyordu. Bir sonraki hedeflerini arıyorlardı.

"Evet. Hatalardan pişman olunca zamanın yeniden akmasını isteriz ya hani?"

Yoohyeon'ın gözleri yerdeki kan izlerine takılmıştı.

"Güzel metafor. Yaran var mı?"

Minji tek kaşını kaldırıp önüne döndü ve Yoohyeon'ın yanında durdu.

"Bu kan kime ait?!"

İçeriden bir ağlama sesi duyuldu.
"Ben zavallı küçük tavşana zarar verdim. Sadece oyun oynamak istemiştim. Sanırım ona fazla sert davrandım. Kalk küçük tüy yumağı..."

Yoohyeon işaret parmağını Minji'nin dudağına bastırdı. Minji kalp atışlarının duyulmuyor olmasını diliyordu.

Pişmanlık arkası dönük bir şekilde mutfakta duruyordu. Kum saatinden çok kum saati vücut tipine sahip bir kadın gibiydi. Koyu teni kum saatinin tahta kısımlarını anımsatırken daha açık bir kahve tonundan kumların olduğu bir fanusa benzeyen elbisesi vardı.
Kızları hissederek arkasını döndüğünde ise yüzünün pek de insanî olmadığını gördüler.

Gözleri akı da dahil olmak üzere simsiyahtı ve ağız ve burnu yerine tuhaf bir delik vardı sanki. Kızları görünce delikten kumlar üfledi ve küçük bir kum fırtınasına neden oldu. Bir süreliğine birbirlerini göremediler. Minji sıkıca Yoohyeon'ın elini tutuyordu.

"Kaçtı mı? Onu cidden öldürmek zorunda mıyız?"

Minji titremeye başladı.

"Boşuna uğraşıyorsun. Burada ruhlarımız yok olucak. Bir daha uyanamayacağız. Bir daha asla gerçek dünyaya dönemeyeceğiz. Biz yok olmaya mahkumuz anlıyor musun?!!"

Yoohyeon kılıcı bırakıp Minji'yi omuzlarından yakaladı ve hafifçe sarstı.

"Kendine gelir misin? Neden birdenbire bu kadar karamsar oldun?!"

Minji kafayı sıyırmış gibi kahkaha atmaya başlamıştı. Yoohyeon ise içerideki tavşanın cansız bedenine baktı. Pişmanlığın nereye kaybolmuş olabileceğini düşünmeye çalışıyordu ama Minji'nin kahkahası odaklanmasını zorlaştırıyordu.

"Minji şunu keser misin?!"

Minji yere çömelmiş, bacaklarına sarılmış sallanarak gülüyordu.

"Ruhlarımız yok olacak... Burada kalacak ve gerçeğe dönemeyeceğiz."

Yoohyeon kendini kontrol etmekte zorlanmaya başlamıştı. Derin derin nefes aldı.

"Minji, sakinleşir misin? Neler oluyor sana?"

Yanına çömeldi ve kızın yüzünü avuçlarına aldı. Gözlerindeki umutsuzluğu görebiliyordu.

"Pandora'nın kutusu..."
Minji fısıldadı... Tekrar ve tekrar... "Pandora'nın kutusu."

Yoohyeon onu kendine çekip sarıldı ve saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalıştı.
Kitabın ilk sayfasını hatırlamaya çalıştı. Sonrasında ise az çok olanları anlamlandırabildi.

"Kutuda sadece umut kalmıştı."

Yoohyeon Minji'ye daha sıkı sarıldı.

"Sakin ol. Sadece senin evrenin. Biz sadece uyuyoruz ve ben seni buradan çıkaracağım."

"Hayır... Biz buradan çıkamayacağız."

Yoohyeon Minji'nin yüzünü avuçlarına aldı ve alnını alnına dayadı. Minji sessizleşip tüm dikkatinizi karşısındaki kıza verdi.

"Ben senin umudun olacağım. Beni kurtuluşun olarak düşle. Umutsuzluğun seni ele geçirmesine izin verme. Kontrolünü kaybetme Minji."

Minji biraz sakinleşmişti. Yoohyeon'dan uzaklaştı ve kendi başını ovmaya başladı.

"Beni burada bırak. Sen devam et. Ben burada odaklanacağım. Kitabımda kız tek başına savaşıyordu. Senaryoya uy. Ben kafamda her odada bir günahın olduğunu düşleyeceğim. Kılıcına hapset hepsini ve sonra dağa çıkıp kutuyu bulalım."

"O zaman kendine dikkat et. Hemen döneceğim."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
pandora's bookWhere stories live. Discover now