1

501 43 12
                                    

Bu vatan toprağın kara bağrında, sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca, onun uğrunda, kendini tarihe verenlerindir.

2002, Şırnak

Beyaz tebeşir ile kara tahtaya  yazmaya başlamıştı İstiklal Marşı'nı, meraklı gözlerle tahtaya bakan çocuklar bu yazılanları her pazartesi günü duysa da hâlâ ezberleyememişlerdi.

Şimdilik iki satır yeter diye düşündü Aybüke. Tebeşiri bir kenara bırakıp minik öğrencilerine döndü.

"Evet çocuklar, şimdi size bir sorum olacak. Vatan nedir?"

Herkes birbirine baktı. Her yerde  duydukları bu kelimenin anlamını nasıl tanımlayacaklarını düşünüyorlardı. Ardından minik parmaklar teker teker havaya kalkmaya başladı. Aybüke yüzüne bir gülümseme yerleştirerek sırayla söz hakkı vermeye başladı.

"Söyle bakalım Elif?"

Mavi önlük içerisinde esmer tenli, kısa saçlı kız ayağa kalktı,

"Yaşadığımız yerdir öğretmenim."

Öğretmen alkışladı, ardından üstü başı dağılmış, mavi önlüğü tozdan resmen renk değiştirmiş olan çocuğa söz verdi.

"Kahramanlarımızın uğruna can verdiği topraktır öğretmenim. Vatan bizim kalbimizdir!"

Gururla gülümsedi Aybüke öğretmen öğrencisine. Mehmetti ismi, asker olan babası sayesinde bu yaşta başlamıştı asker olma hayallerine. Her teneffüs bahçeye çıkar, bulduğu dallardan silahlar yapardı kendisine. Büyüdüğünde ne olacaksın diye soranlara da "Mehmetçik olacağım ben!" Diye cevap verirdi.

Bir kaç öğrenciye daha söz hakkı verdi öğretmen. Ardından "Vatan kimindir?" Sorusunu sordu.

Bütün sınıf bir ağızdan her gün söyleye söyleye ezberledikleri cevabı verdi;

"Bu vatan toprağın kara bağrında, sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca, onun uğrunda, kendini tarihe verenlerindir!"

Kocaman gülümsedi Aybüke. Amacı bu yaştan çocuklarına vatan sevgisini aşılamaktı ve gün geçtikçe bunu başardığını görmek ona gurur veriyordu.

Hanım, Nahif bir kızdı Aybüke. Sırtına uzanan siyah saçları, badem gözleri, kırmızı dudakları ile herkesin beğenebileceği bir tipteydi. Ankara'da doğmuş Ankara'da büyümüştü, çocuklarla her zaman sıcak bir ilişkisi vardı. Bu yüzden sınıf öğretmenliğini okumuş, Şırnak'ın küçük bir köyüne atanmıştı.

Hayali böyle miydi? Elbette değildi. Ailesinin, arkadaşlarının yanında olmaya devam etmek istiyordu. Hassas bir kız olduğu doğruydu, Doğu da yapabileceğini hiç de düşünmüyordu doğrusu. Her zaman annesinin eli üzerinde, babasının prensesi, abisinin ise en değerlisi olarak büyümüştü. Böyle bir ortamdan teröristlerin arasına geçmek kolay mıydı?

Hayali olan büyük şehirde öğretmenlik yapıp, okul çıkışları arkadaşlarıyla kahve içip eğlendikten sonra minik evinde huzurlu bir şekilde oturmayı bir kenara bırakarak genç yaşta Şırnak'a geleli 6 ay oluyordu. Ailesi arkasından çok ağlamıştı belki ama Aybüke ne olursa olsun yapacağını biliyordu. Şartlar her ne kadar kötü olursa olsun, burada bu üçüncü sınıf öğrencilerine eğitim vermekten mutluluk duyuyordu.

Okuldakiler de, çevredekiler de çok severdi Aybükeyi. Parmakla gösterilen öğretmendi. Kimseyle arasını kötü tutmaz, herkese güler yüzle yaklaşırdı.

İstiklâl Marşı'nın son satırlarını da okuttuktan sonra koridorda yankılanan zil sesi çocukların neşeyle yerlerinden kalkmasına sebep olmuştu. Nihayet okul bitmişti ve hepsi eşyalarını hızlıca toplayarak servisin ön koltuğuna oturmak için yarışıyordu.

KURŞUNWhere stories live. Discover now