♱ II ♱

73 13 327
                                    

"Kardeşlerim, konuklarımız için hazır mısınız?" diye sordu Başrahip Miquella, incecik parmakları üst katın korkuluklarını rahatça kavramış, ana girişin önüne dizilmiş olan rahibelere yukarıdan bakıyordu.

"Evet Peder." diye bir uğultu geldi aşağıdan cevap olarak. "Güzel! Eğer fırtına onlar bize ulaşmadan önce onları yutmazsa tahminen bir buçuk saate burada olurlar. Biriniz büyük baba saatimizi kurmayı unutmadıysa saat on ikiyi gösterince konukları karşılamak için burada olalım. Şimdi gidip biraz dinlenin kardeşlerim."

Miquella bütün rahibelerin "Teşekkürler Peder!" diye seslenip farklı yönlere dağılmasını izledi.

Kapı açıldığı gibi yine arabanın içi sessizleşmişti, dışarıdan yarısı rüzgarın şiddetli uğuldaması tarafından bastırılsa bile bir adamın mırıldanır gibi konuşma sesleri de geliyordu bu sefer. Varré arabaya tek tek iki kadın bindirdikten sonra sesin sahibi olan adamı da bindirip zincirledi- ki bu süreç boyunca hepsinden de yaşlı görünen adam konuşmayı kesmemişti, kimse konuşmanın başını duyamadığı için konuyu tam anlamasa bile adam belli ki şapkasının elinden alınmış olmasına sinirliydi, o konuştukça da Varré başıyla onaylayıp onu geçiştiriyordu.

İşi bittikten sonra Varré yeniden kapının önüne dikildi ve işaret parmağını maskesinin dudaklarına yaklaştırıp olabildiğince yüksek bir sesle "Şşşşş" yaptı arabanın içine -evet, o adamdan başkası konuşmuyordu zaten- ve sessizliği sağladığı an rahatlamış gibi iç çekti.

"Bütün yolcularımızı aldık ve artık kilisemize doğru yola koyulacağız, aslında bu molada size su verecektim ama hava şartları sebebiyle şişelerimin hepsi donmuş bulunuyor. Birkaç saate kiliseye vardığımız zaman hepiniz için bunu telafi edeceğiz." diye açıkladı, sonra da kimsenin bir şey demesine fırsat vermeden arabanın arkasından indi ve yeniden kapı üstlerine kapandı.

Bu sefer sessizliğin bozulması saniyeler bile almamıştı, "Sen şu kuklalı herif değil misin yahu?" diye sormuştu Evan, Varré kendisini 'şşş'layana kadar susmamış olan adama. "Bingo! Ve ayrıca susmak da bilmiyor!" diye atıldı yanında getirilmiş kızlardan bir tanesi.

"Sensin boşboğaz olan." dedi adam, Evan'ın sorusunu tamamen görmezden gelerek. "Bir dakika, kuklalı herif derken ne kastediyorsun?" diye sordu Evelyn, sanırım bu tasvir ona da tanıdık gelmişti.

"Büyücü bir herifin bahsi geçiyordu ya bir ay kadar önce, kukla seks zindanı bilmemne olayları falan-" diye açıklamaya girişiyordu ki Evan tam, "Aa evet, ben o sıralarda da hapisteydim, ben bile işitmiştim bunu!" diye atıldı Adamla birlikte binmiş olan öteki kız, sonra yan gözle ona baktı.

Reverie bir düşününce evet, kendisi de bir süre önce kuklacı adam hakkında ayaküstü birkaç muhabbet duymuştu, onu bunu 'kukla'ya çevirip onlarla kim-bilir-ne yapan büyücü herifin teki hakkında.

"Onun kocaman bir şapkası yok muydu ya? Gazetelerde devasa bir mantara benzediği fotoğraflar çıkmıştı hatırlıyorum." diye konuya dahil oldu Jessica.

"Vardı. Şapkam olmadan da çıkmayacağımı söyledim ama şu SALAK HERİF-" adam bunu söylerken özellikle Varré'nin duyması için sesini yükseltmiş ve ayağının tekini kaldırıp yere sertçe vurmuştu "beni dinlemeden içeri tıktı."

Çıkardığı gürültüden sonra birkaç saniye herkes sus pus bir şekilde ona baktı, sonra Alice, Evan'a sordu, "Sahi onu şapkasız nasıl tanıdın?". "Çünkü şapkasını saymazsak gazetelere çıktığı aynı kıyafeti giyiyor." cevabını aldı, bu herkesin dönüp katman katman mavi entariler içindeki adamı incelemeye koyulmasına sebep oldu, gerçekten de içeride üç farklı hapisanenin formalarından giyen insanlar bulunsa bile o herkesten farklı, saçma sapan bir kılıktaydı.

"Uzun hikâye, kısacası daha tutuklanmamıştım aslında, hatta jüri karşısına yarın çıkacaktım, ama belli ki halk bu küçük Hristiyan koronuza katılmamı jüri önüne çıkmamdan daha çok istiyormuş, ben Seluvis, bu arada." diye tanıttı kendini, herkes bindiğinde odada artık neredeyse hiç boş yer kalmamıştı lakin kendisi yine de rahat ve bacakları ayrık şekilde oturuyordu -tabii kelepçesinin elverdiği kadar.

"İğrenç herifin tekisin diye duymuştum." dedi Maro, Seluvis'in üzerine gitmeyi amaçlamaktan çok gerçekten bir soru sorarmış gibi söylemişti bunu. "Hakkımda çok konuşulur güzelim." cevabını almasıyla yüzünü buruşturdu Maro.

Alice yeni binmiş olan öteki iki kıza dönüp,  "Ee, siz kimsiniz?" diye sordu sonunda, herkes bu konuda meraklanmaya başlamış gibiydi zaten.

"Ben Rare Wei Chang, yirmi altı yaşındayım, bu da Hiyori Nastja Nestorovski." diye hem kendisini hem de yanındaki kızı tanıttı aralarından uzun boylu olan.

Chooki başını kaldırıp durdu, "Bir dakika, Nestorovksi mi? Onlar milyoner falan değil miydi?"diye sordu, eğer doğru hatırlıyorsa bu soyada sahib bir adam daha önce müşterisi olmuştu. Hiyori ağzını büzdü ve birkaç saniye kadar nasıl cevap vereceğini tarttı aklında, "Yangına kadar öyleydi.".

"Ah, geçmiş olsun."

"Geçti bile."

Bunu takip eden sessizlik iki saniye bile sürmemişti ki, "Burası hep böyle cenaze arabası gibi mi olacak?" diye sordu Seluvis ânında. Charlotte cılız bir sesle, "Açıkçası cenazemize gidip gitmediğimizden nasıl emin olabiliriz ki?"  diye sordu, arabaya bindiğinden beri ilk ağzını açışıydı bu.

"Kimsin sen? Kim cocuğunu getirdi yahu?" diye sordu Seluvis etrafına bakınarak, Evan hemen, "Kardeşimle doğru konuş." diye atıldı buna karşı.

"Ne bileyim, beş yaşında falan gibi geldi- ŞU SİKİK ARABADA GÖZ GÖZÜ GÖRMÜYOR Kİ!" sesini yükseltirken yeniden ayağını iki üç kere yere vurdu kendini Varré'ye duyurmak için.

"Bağırıp durma be!" diye geri sesini yükseltti Evelyn, ama gerçekten de arabanın ışık alması için tepede bulunan küçük pencere kısmı neredeyse tamamen kapalıydı ve içeriyi incecik bir çizgi aydınlatıyordu, tabii o da bir fırtına gecenin köründe ne kadar aydınlık olabilirse o kadar.

Seluvis şöyle bir kıpırdandıktan sonra entarilerilerinin binbir cebinin bir tanesinden küçük bir şişe çıkardı, avcunun içinde tuttu ve birkaç kere havada hızlı hızlı salladı, birkaç saniye içinde küçük şişesi yeşil bir ışık yaymaya başlamıştı.

"O ne lan öyle?" diye sordu Eleanor öne, ışığa doğru eğilerek hemem, her ne kadar hâla bir kesim büyü ile uğraşsa bile yoplumun başka bir kesimi de büyüye hiç maruz kalmıyordu.

Seluvis de buna karşı Eleanor'a doğru eğilip "Ne tatlı şeysin sen öyle!" dedi pişkin bir gülümsemeyle, Elenor hemen kaşlarını çatarak olabildiğince geri çekilip sırtını duvara yaslamakla cevap verirken Seluvis güldü.

"Pis herif!" dedi Evelyn sert bir şekilde. "Siz ne çıtır çıtır şeylersiniz öyle!" dedi Seluvis bunu asla takmayarak, sonra öteki tarafa dönüp erkeklere doğru yöneltti parlayan şişesini. "Siz de fena değilsiniz." diye ekledi o yöne doğru göz kırparken. Yan yana oturan Maro, Evan, Chooki ve Doktor Ponce hep birlikte bu hareketi üzerlerine alınmamaya çalıştılar.

"Yaşından utan!" diye bağırdı Mia, aslında alınmış görünmüyordu, hatta yüzündeki sırıtışa bakılırsa sadece ortalığı karıştırmak için açmıştı ağzını.

"Yasal yaşımdan mı gerçek yaşımdan mı güzelim? Yaşımdan utanacak olsaydım uzun süre önce nalları dikmiş olurdum zaten!"

Bu cevabı alan Mia bir kahkaha patlattı, etraftaki başka kimseye bu durum komik gelmemiş olacaktı ki başka kimseden çıt çıkmıyordu.

"Seni sevdim, eğlenceli şey!" dedi Seluvis, Mia'nın kahkahasına katılırken. İki kişinin gülüşünü duyunca kendini tutamayan birkaç kişi daha gülmeye başlamıştı, ve çok geçmeden etrafına az da olsa korkuyla bakan Doktor Ponce dışında herkes kahkahalar içindeydi.

♱ NOT ♱

CANLARIM. sadece kendi karakterinizden bahseden cümleleri okuyup geçmeyin :^))) ne yaptığınızı anlamıyor değilim.

rahibeciklerimizden daha fazla bahsetme fırsatım sonraki bölümlerde daha çok olacak, şimdilik biraz böyle olabildi rip

BOL BOL YORUM. ISTIYORUM. sizi seviyorum byeee

BIG NAME SINNERS |PARTICIPARION BOOKWhere stories live. Discover now