3. bölüm

22.3K 265 10
                                    

Selam canlarım

Kitabı beğendiniz mi?

" bir küçük umut"

Her insan kendi yaşamı için mücadele verirdi. Kendini kabul ettirmek için, mutlu olmak için ya da hayata yeniden başka noktalardan başlayabilmek için. Benim bugün burada olmamın sebebi de bunlardan biriydi. Dışarıdan bakan insanlar ne güzel zengin, ne kadar şanslı derken, ben de onlara özenirdim.

Üniversiteden kız arkadaşımın evine gitmiştim mesela. Küçük benim odam kadar evdi ama sevgi doluydu. Ocaklarında tüten mis gibi kokular vardı. Anne kokan mis gibi ev. Hayattan tek istediğim buydu aslında. Mutlu olmak,olduğum gibi olmak tüm doğallığımla bu yüzden kaçmıştım herkesin imrendiği ama bir türlü kendimi ait hissetmediğim o evden..

Faris, kelepçeyi takarken bende etrafa dağılan eşyalarımı toplamıştım.

" be ben bana 2. Kez yardim ettiğin için teşekkür ederim" deyip gidecekken.

- " otobüs çoktan gitmiştir. Gördüğün gibi buralar tekin yerler değil," dediğinde

- " yok ben teşekkür ederim yeni bilet alırım" dedim.

Telefonu çalmaya başlayınca bana eliyle bir dakika işareti yapıp, açtı.

-  Adana emniyetiyle görüşün, terminale  göndersinler, bir de bir araç ayarlasınlar sabaha urfaya geçerim, deyince telefonu kısa bir süre sonra kapattı.

Bana bakıp, " bu gece bir yerde konaklayalım yarın gidersin, buralar ıssız istanbul'a benzemez. Bir dahakine bu kadar şanşlı da olmayabilirsin" dediğinde kararsız kalmıştım.

Yerdeki adamlara bakıp, " şey başım belaya girmez değil mi, ailem çok kızar" dediğimde.

-" ifade veririsin emniyete reşitsen ailene haber verilmez" dediğinde rahatlamıştım, ucuz yırtmıştım. Bu ürkünç yerde de daha fazla kalmak istemiyordum. Karşımdaki adam da güvenilir biri gibi duruyordu. Polisti büyük ihtimal. Sabah da erken saatte geçerdim, Urfa'ya zaten daha önce bir kere Urfa'ya gitmiştim. Babama yurt dışına gittiğimi söyleyerek.

Az çok yerlerini biliyordum, çok zorluk çekmezdim.

Benden cevap beklerken, " tamam, ben her şey için teşekkür ederim" demiştim.

Kenardaki taşa oturup, sigarasını yaktı.

" istersen tesisin içine gir hava soğuk, araçlar gelince haber veririm" dediğinde tek başıma kalmak istemediğim için " yok yani iyiyim böyle ben" dedim.

O, ilk sigarasını bitirip, ikinciye geçtiğinde " ayakta dikilme gel otur" dediğinde yanına gittim. Köşeye oturdum.

Paketini bana uzatıp, " ister misin?" diye sorduğunda " hayır, kullanmıyorum" demiştim.

Sonra aklına bir şey gelmiş gibi yapıp, ceketinin iç cebinden tablet bir çikolata çıkardı.

" yeğenim için almıştım, deyip bana uzattı"

- yok, çok teşekkürler gerek yok gerçekten

- yenisini alırım, al dediğinde karnım aç olduğu için dayanamamış, bir tabletini kırmıştım.

Yerken ağzıma dağılan yoğun bihter çikolatayla farkında olmadan ımmmmlamıştım.

sadece yediğim çikolatadan aldığım muhteşem tatla ilgileniyordum.

Faris'e döndüğümde kafasını hemen önüne çevirmiş, çakmağıyla oynuyordu.

- ben gerçekten çok teşekkür ederim, çok iyi geldi dediğimde o da " bir şey değil, afiyet olsun" dediğinde bana bakmıştı.

Sonra hiç başıma geleceğini düşünmediğim şey olmuştu.

Faris eliyle kendi dudağının kenarını işaret ederek " şurada az bir şey çikolata kalmış" dediğinde utançla elimi dudaklarıma getirdim.

Kenarlarını temizleyerek çıktı mı diye her sorduğumda  o hayır diyordu. En son o " izninle" deyip sıcacık elleriyle elimi tutmuştu. tam lekenin olduğu yere parmak uçlarımı getirip, " burası" dediğinde " hıhı" demiştim.

İlk defa yüzünü yakından inceliyordum. Kaşları kavisli, burnu hafif kemerliydi ama çok güzeldi yani yüzüne çok yakışıyordu. Elmacık kemikleri çıkık çene hatları köşeliydi. Gözleri ise anlamlandıramadığım bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerinin rengi ilk kez dikkatimi çekiyordu. İlk gördüğümde yeşil gibiyken şimdi bal köpüğü gibi farklı bir renkti.

Biz birbirimize bakarken, polis araçlarının gelmesiyle geri cekilmiştik. Hemen dudağımı elimin tersiyle silip, köşeye geçmiştim.

Faris, arabadan inen polislerin yanına gidip, cüzdanını gösterdi. Polisler hemen hazırol duruşuna geçip, selam verdi. Yerdeki kelepçeli adamı alırken gelen sağlık ekiplerini de yaralı adamları almıştı.

Polisler " ifadenizi almamız gerekiyor hanımefendi" dediğinde Faris, devreye girmiş "sabah ifade vermeye ben getiririm, onu" dediğinde polisler "emredersiniz" demişti.

Faris, diğer polis aracının kapısını açınca bende peşinden ilerlemiştim.

Aracın arkasına geçip, oturmuştuk. " komutanım Urfa asayişi sakin mi?" diye biri sorduğunda ben komutan lafıyla ikinci şokumu yaşamıştım.

Faris, çok bekletmeden " hareketli ama Adana kadar değil" dediğinde diğer polis memuru başından geçen bir olayı anlattı. Bense şaşkınlıkla dinliyordum, içimden sadece oha diyebilmiştim.

Adana insanları gerçekten tuhaftı ama komiktiler de.

Adamın anlattığı şeye gülmeye başladık. Ben Faris'e bakarken o da bana bakıyordu.

Araba durduğunda büyük bir sitenin önündeydik.

" komutanım, benim evimin anahtarı 208 numara" dediğinde Faris anahatarı almıştı.

" tamam, aslanım sabah ifade için emniyete geldiğimde teslim ederim" deyip arabadan indik."

Ben etrafıma bakarken, " hadi ne bekliyorsun, rapunzel gelsene" dediğinde peşinden ilerledim. Asansöre binip, 2 kata geldik. 208 nolu daireyi bulup, kapıyı açmıştık.

İçeri girdiğimizde bir bekar evine göre gayret temiz ve düzenli bir ev karşılamıştı bizi.

Salona geldiğimizde çantamı koltuğa bırakıp, kanepeye oturmuştum.

Ardından Faris de karşımdaki kanapeye uzandı.

" içerde boş odalar vardır sabaha kadar istersen dinlen" dediğinde " yok ben burada uzanırım zaten birkaç saatt sonra gideceğiz" dedim.

Kafasını aşağı yukarı salladığında ceketini çıkardı. Sonra cebinden kelepçe ve silahını çıkarıp, parkenin üzerine koydu.

Gözlerimi zorlukla üzerinden ayırıp, çantamı yere koyup, bende uzandım.

Gözlerimi kapadım ve günün yorgunluğuyla uyuya kaldım..

***

Bölüm sonu

Oylarınızı ve yorumlarınızi bekliyorum🙂

YAK BENİ(+18)Where stories live. Discover now