2.Bölüm: Acı Gün...

499 34 13
                                    

Herkese iyi geceler :) Bölümü normalde pazartesi günü paylaşmayı düşünüyordum ama bölümü yazmayı bitirince ben de paylaşayım dedim... Bakalım beğenecek misiniz? Herkese iyi okumalar :) Yorum ve oylarınızı esirgemeyin... Özellikle yorumlar benim için çok değerli... Seviliyorsunuz :D

~~~~~~

Sabah odama vuran güneş ışığı bugün beni ayrı ısıtıyordu... Sanki sarıp sarmalıyordu. O da biliyordu içimdeki acıyı... Unutmak istediğim ama her gün kendini hatırlatan acı... Evet, zaman geçmiş ben büyümüştüm ama ben sadece 10 yaşında bir çocuktum... En güzel günlerini hiçe saymış bir çocuk...

O olaydan sonra aradan sadece 5 yıl geçmişti. Koskoca 5 yıl... Söylemesi
çok kolay gibi gelen ama yaşaması
zor olan bir süreç... O sürecin 3 yılı benim için çok zordu ama yavaş yavaş aldığım ve kabullendiğim psikolojik destek sayesinde iyi yol kat etmiştim. Tabii bu yolda en büyük destekçim, psikoloğum Herena'nın payı büyüktü. O olmasa bu kadar çabuk toparlanamazdım. Şans eseri o da o gün oradaydı ve çocuğu ile kocasını kaybetmişti. Onu ilk gördüğüm zaman koridor da ağlıyordu. Aynı benim gibi. O da yapayalnızdı... Ona bakarken birden beni fark etti. "Gel" dedi. Yanına gittim. Neden gittim bilinmez ona güvendim. "Ne oldu sana?" dedi. Ben de aynısını ona sordum. Güldü acı bir şekilde. "Benim için çok değerli bir şeyi kaybettim." diyince çocuk aklımla safça sordum.
"Neyi?" dedim.
Güldü. Bu sefer ki az öncekinin aksine samimiydi. Bunun üzerine ben de güldüm. Sonra ona dönüp "Ben de her şeyi mi kaybettim ama buna hafızam da dâhil." derken o yeni bir ağlamayla bana sarıldı. "Çok üzgünüm küçüğüm." dedi. Ben de ona sarıldım. Buna ihtiyacım vardı. Anne sevgisine, sıcaklığına muhtaçtım. Nemli gözlerini silip bana yemyeşil gözlerle bakarken sordu."Adın ne?"
"Mamoru" dedim. Başka bir şey bilmiyordum ki!
'Mamoru' diye tekrarladı. "Çok güzel" dedi. "Peki, soyadın ne?" diye sorunca "Chiba" döküldü dudaklarımdan...
"Mamoru Chiba. Dünyanın Kurtarıcısı, Koruyucusu... Adının anlamı çok güzel."
"Ne işe yarayacaksa?" dedim kendimle alay edip.
"Öyle deme. Şu an çok küçüksün. Zamanı gelince isminin değerini anlayacaksın."
"Umarım. Artık ben gideyim. Beni aramaya başlamışlardır bile." derken yürümeye başlamış ve tam odaya girecekken "Affedersiniz" demişti.
"Evet, Mamoru?"
"Şey... Ben adımı... Söyledim ama... Siz şey... söylemediniz" Çekiniyordu.
Kadın onun bu sorusuna gülüp cevap verdi. "Benim adım Herena tatlım. Herena Puano."
"Herena... Güzelmiş. Çok memnun oldum. Yine görüşecek miyiz?"
"Kim bilir belki bir gün." dedi kadın
ve aylar sonra bilmeden yine kader onları bir araya getirecekti.

Mamoru aynanın karşısında kendine bakarken tekrar o anları hatırladığı için üzülmüştü. Eskisi kadar olmasa da üzüntüsü hala vardı. Seneler sonra ailesinden geriye sadece net olmayan suratlar kalmıştı. Tek hatırladığı rüyalarını süsleyen o prensesti. Sapsarı upuzun saçları, masmavi cam gibi gözleriyle onu çağırıyordu... Bazen bulanık ve sönükken bazen de capcanlıydı. Tıpkı o kız gibi... Hastane de ona gül veren o kız... İlk zamanlar
o kızı düşündüğü için bu rüyaları gördüğünü düşünse de zamanla bu fikrinden vazgeçmişti. Çünkü rüyalarında ki prenses büyüktü. Evet... O... Olamazdı. Onun gibi cam mavisi gözleri yoktu... Yoksa var mıydı? Sanki onlarda maviydi. İyice kafası karışmıştı işte. Kapısı çalınınca düşüncelerinden sıyrıldı.
"Gel."
"Müsait misin Mamoru?"
"Evet, Yun. Bir sorun mu var?"
"Evet, var. Gelmen gerekiyor."
"Ne oldu?" Telaşla sordu.
"Güllerin..." dedi Yun ama devamını getiremedi. Mamoru onu susturup "Hemen gidelim!" Dedi. Hızlı adımlarla odadan çıkıp güllerine giderken huzursuzdu. Gülleri çok seviyordu. Her çeşit gülü vardı ama en çok kırmızı gülleri seviyordu... Zamanla okumayı öğrenince güllerin anlamlarına bakmış en çok kırmızı gülü beğenmişti çocuk aklıyla... Hem rengini hem de anlamını... Kırmızı gül aşktı... Tutkuydu... O her neyse artık. En önemlisi gerçek sevgiydi. Belki de tüm bağımlılığı bu yüzdendi onlara.
O güller onu saran bir çeperdi. İnce
bir şerit gibi o masmavi denizleri sarıyordu. Dikenleriyle yer yer o masmavi denizlere renk katıyordu. Aslında şimdi düşününce o gerçekten dünyaydı. Mavi ve yeşilin iç içe olduğu bir cennet... O cennetteki melekler de gülleriydi... Bunu şimdi daha iyi anlıyordu. Güller oydu. O Dünyaydı... Ayın muhteşemliğiyle büyülenmiş evren... Korkuyla arkadaşına bakıp "Yun... Ne oldu? Güllerim?" dedi.
"Güllerin iyi ama..."
"Ama ne?"
"Görsen daha iyi."
"Pekâlâ." diyip bahçesine gelmişken gördüğü birkaç yüzle daha da korkmuştu. "Neler oluyor?"
"Gel Mamoru."
"Bayan Herena... Güllerim?" dedi ama sustu.
"Güllerin gayet iyi Mamoru. Korkma. Başka bir şey için seni buraya çağırdık."
"Ne?"
"Mamoru... Hayatım... Bugün senin doğum günün..." Kulaklarında aynı sözler çınlıyordu. Dayanamayıp sordu. "Ne?"
"Bugün senin doğum günün tatlım."
"Hayır değil!"
"Ne?"
"Bugün benim doğum günüm değil! Çünkü ben doğmadım! O gün o kazada ben öldüm ama bir daha doğamadım! O yüzden kutlanacak ne bir yaş ne de gün olamaz! Şimdi izninizle." Dedi sinirle oradan uzaklaşırken.
"Mamoru dur."
"Lütfen... İzin verin gideyim."
"Ya sana o kızı bulursam..."
"Kimi?"
"O cam mavisi gözlü kızı. Hani sana gül veren..."
"Siz... Siz bunu nereden biliyorsunuz?"
"O gün hastanede sizi gördüm."
"Bu neyi değiştirir ki?"
"Hastaneden adını öğrenebilirim."
"Teşekkürler ama buna hiç gerek yok. Eminim, zamanı gelince o beni bulur."
"Pekâlâ. Ama unutma kaderinde o kız varsa sana gelecektir. "
"Bekleyip göreceğiz Herena. Ben biraz dinlenmek istiyorum. İzninizle."
"Tamam" dedi kadın ama hissediyordu adının Usagi olduğunu öğrendiği kız bu çocuğun cenneti olacaktı.
Mamoru ise kadının söylediklerini düşünüyordu. Kabul etmeli miydi? Acaba adı neydi? Ay gibi parlaktı.
O saçları tıpkı bir tavşanı andırıyordu. Tekrar onu görse ne olurdu ki? Hiçbir şey. Dedi ama kalbi hızlanınca şaşırdı. Buna sebep o muydu? Onu yeniden görmek mi istiyordu. Aynaya bakarken kitabını eline aldı. İçini açıp aradığını bulunca güldü. Bu gül o günden beri burada kuruyup sahibini bekliyordu.
O kötü anda nasıl da ışık olmuştu ona... Bilmeden yaşama tutunmasını sağlamıştı. O andan sonra hep onu rüyasında görmüş ve belki gelir diye beklemişti ama gelmemişti. Belki de gelememişti... Sonuçta o küçüktü! Bunca zaman sonra o anı ve kızı hatırlamak çok güzel hissettirmişti. Sebebini anlamasa da o kıza ihtiyacı vardı. Yine aklına o gün gelince gülümsedi. Acınacak haline gülüyordu ya pes doğrusu...

O gün...

"Sende kimsin?"
"Ağlama."
"Sevdiğim bir arkadaşım yakında uzaklara gidiyor. Ama onun için hiçbir şey yapamıyorum."
"Arkadaşım...(Başını dizine koyar.)
Bugünden itibaren, abla olacağım. Annem bir bebek dünyaya getirdi. Ve bende hediye olarak bunu getirdim. İşte... (Kırmızı gül verir)."
"Tebrikler."
"Teşekkürler."
Bir gülle yazılmıştı onların kaderleri... Küçücük yüreklerine aşk denen kıvılcım kızın başını çocuğun bacağına yaslamasıyla düşmüştü bilmeden... Bundan sonra bir gül söyleyecekti her şeyi...

Mamoru'nun Gizemi 🥀 AskıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin