卄ɢʟǟֆֆ ɖǟɨֆɨɛֆ ɮʟօօʍɨռɢ ɨռ ʏօʊʀ ֆʍɨʟɛ卄

115 13 1
                                    

~𝙱𝚎𝚕𝚔𝚒 𝚍𝚎 𝚒𝚗𝚜𝚊𝚗 𝚑𝚎𝚛 𝚜̧𝚎𝚢𝚒 𝚒𝚌̧𝚒𝚗𝚎 𝚊𝚝𝚖𝚊𝚔𝚝𝚊𝚗 𝚋𝚘𝚐̆𝚞𝚕𝚞𝚢𝚘𝚛 𝚣𝚊𝚖𝚊𝚗𝚕𝚊

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


~𝙱𝚎𝚕𝚔𝚒 𝚍𝚎 𝚒𝚗𝚜𝚊𝚗 𝚑𝚎𝚛 𝚜̧𝚎𝚢𝚒 𝚒𝚌̧𝚒𝚗𝚎 𝚊𝚝𝚖𝚊𝚔𝚝𝚊𝚗 𝚋𝚘𝚐̆𝚞𝚕𝚞𝚢𝚘𝚛 𝚣𝚊𝚖𝚊𝚗𝚕𝚊.

                                                -𝑆𝑡𝑒𝑓𝑎𝑛 𝑍𝑤𝑒𝑖𝑔-



★·.·'¯'·.·★




Usulca beni gıdıklayan yel, Tokyo'nun renkli sokaklarında dolaşıyordu. Onun bu çocuksu tavrı ve heyecanlı gidişi ile insanın içine hoş bir ürperti nakşediyordu. Parmak uçlarım muzipçe Higanbana'nın kanı anımsatan yapraklarında gezerken bir çift ayağın grinin farklı tonlarını içine ihtiva eden toprağa dokunduruşunun sesi doluyordu kulaklarıma. Bana doğru yaklaşan bu reyin kime ait olduğunu tahayyül etmek çokta zor değildi aslında. Eskimiş bir bankın üstünde oturup beni daldığım çiçeklerden ayıran çöp kutusuna doğru baktım, çöpler rüzgar sayesinde ait oldukları yerden uçup yere tek tük çarpıyorlardı, oluşturdukları ritim bana piyanoyu ne kadar anımsatsa da birbirinden çok farklı yapılara sahip olmaları ile bu düşünceyi aynı çöp kutusundan uçup yerlere savrulan çöpler gibi aklımdan uzaklaştırdım.

Bana yaklaşan adam yanımda boş bulduğu yere naifçe oturdu. "Dikkatini çekti galiba." Bakışları parmaklarımın arasında narince tuttuğum kırmızı örümcek zambağındaydı. "Onlar, ölen ruhlardan sonra yeşerirler. Haksız yere kırılan kalpler, tek bir sözle öldürülen bedenler, işte bu çiçek onları sonsuza dek anacaktır." Dudaklarımdan dökülen bu sözlerden sonra harelerimde beslenen itimat dolu bakışlar, Higanbana'nın taç yapraklarında gezmeye koyuldu. Lakin kısa bir süre sonra üzerimde gezen gözlerin farkına vardım. Dimağımı ele geçiren sezgileri idrak etmek amacı güden o gözlere döndüm birden. "Sizin benim hakkımda aranmak istediğiniz lakin muvaffakiyetsiz olduğunuz bir takım konular mı var?" Ses tellerim tarafından denetlenmeden çıkan bu sözler kahramanı şaşırtmıştı. Siyah tutamlarını sıkıca arkadan toplamış, gözlerindeki rehaveti silmişti, üzerine giydiği beyaz gömlek aurasını delice ateşlemişti.

"Doğruyu söylemek gerekirse, evet. Biz kahramanlar olarak senin hakkında hiçbir bilgi bulamadık. Eğer kendinden bahsetmek istersen dinlerim." Gözlerine yer edinmiş ima ile ellerini iki yanına açarak omuz silkmişti.

Mazi, mazi insanların şahlaşmak için uğraştığı kanlı bir oyun. Stratejiler ile birbirlerine üstünlük sağlayarak karşılarındakini birer piyon makamına büründürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ellerindeki bıçağı, mızrakları, okları rakiplerinin kalplerine nişan alarak onları etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Haddizatında hepsi birer karınca ve gökte bir yaratıcılarının olduğunu unutuyorlar. Onlara hakikatı anlatmak uğruna çabalayan herkesi asıyorlar. Bir tahta parçası. Sadece bir tahta parçası ile birbirlerinin canını okuyorlar. Bu tür sayfaları karıştırmak olabildiğince cebir.

Kahramana fısıldamak istediğim kelamdı bunlar. Lakin ben bana söylenen müphem sözlerde olsa cevapsız bırakmaktan hoşlanan bir insan değildim. Derince oksijen çektim akciğerlerime. Belki de artık geçmişimi birilerine açma vaktim gelmişti.

'İnsanlar, onlar arkadan bıçaklarlar. Senin ağzından çıkan her mefhumu dolaylayarak aktarırlar birbirlerine'

Dimağımdan akan vaveylayı beynimin en derinliklerindeki altın sarısı bir kafese kapattım. Ve dudaklarımdan sözcüklerin akmasına izin verdim.

"Biliyorsunuzdur mutlaka, benim adım Jusetsu. Özgünlüğüm yaratma ve çürütme. Çift özgünlüğe sahibim. Babam Shigaraki Tomura, annem Yona Nozomi. Namı değer Queen Creator." Ses tellerimin zayıflaması ile bir süre etrafı sükunete gömmeye karar verdim. Annemin adını her andığımda içime sirayet eden gussa kalbimi sıkıca sarardı. Ellerimi dizlerime sıkıca bastırırken kahramanın büyümüş gözleri dikkatimi çekti. Alnından süzülen damla ile yumruklaşmış elleri onun yeknesak bir durumda olmadığını vurguluyordu.

Sergilediği aksülamel gayet normaldi. Annem beni doğurmadan önce bir Profesyonel kahramandı çünkü. Onu tanıyor olmalıydı.

Kahramanı sarfınazar bir biçimde süzerek konuşmaya devam ettim.

"Annem, o hiçbir zaman kötü bir insan olmadı. Beni her zaman babamdan korumaya çalıştı. Babam ise yaratma ve çürütmeden doğacak bir mutlak güç arıyordu bende. Sürekli üzerimde deney yapardı. Çürütmem ve yaratmam anne- babamın aksine daha da kuvvetliydi. Kahramanlar üzerine kullanmak istiyordu ve kendisinin şah olacağı bir yönetim biçimini benimsiyordu."

Cümlemin bitmesini fırsat bilen kahraman hızlıca daldı söze. "Annen. O, nerede?" Sesindeki mecruh tını dikkatimi çekmişti. "O öldü. 2 yıl önce babam tarafından öldürüldü." Sonlara doğru kısılan sesim gözlerimden yanaklarıma süzülen gözyaşını beraberinde getirmişti. Çenemden yeis içinde dizilerimdeki elime dökülüyordu bu sefer şeffaf sıvı. Dimağımdan kopan nidalar aklımın derinliklerindeki hatıraları yeniden doğduruyordu. Bilahare şevkatli bir el temas etti omzuma. Bu elin sahibi siyah saçlı kahramana aitti. Müteakiben naçar eli kısa bir süre sonra beni kendisine doğru çekmeyi görev edindi. Kafamı onun vücuduna iltica ettirerek göz pınarlarımdaki asaletli sıvıyı gizleme sırası bana gelmişti.

İnsanlar, öldürürler birbirlerini. Sardıkları kol hastalıklıdır mesela. Dudakları ihtirasla değerken yanaklara, sararlar birbirlerini zehirli sarmaşıkla.

ʙᴇʜɪɴᴅ ᴛʜᴇ ᴜɴʟɪᴛ ʟɪɢʜᴛs | 𝑩𝒂𝒌𝒖𝒈𝒐𝒖 𝑿 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓 Where stories live. Discover now