卄Tԋҽ ʂρʅҽɳԃσɾ σϝ ƚԋҽ ʂƙყ卄

228 21 18
                                    

~𝙱𝚊𝚣ェ𝚕𝚊𝚛ェ𝚖ェ𝚣 𝚏𝚒𝚕𝚖𝚕𝚎𝚛𝚎 𝚝𝚞𝚝𝚞𝚗𝚞𝚢𝚘𝚛 𝚋𝚊𝚣ェ𝚕𝚊𝚛ェ𝚖ェ𝚣 𝚔𝚒𝚝𝚊𝚙𝚕𝚊𝚛𝚊

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~𝙱𝚊𝚣ェ𝚕𝚊𝚛ェ𝚖ェ𝚣 𝚏𝚒𝚕𝚖𝚕𝚎𝚛𝚎 𝚝𝚞𝚝𝚞𝚗𝚞𝚢𝚘𝚛 𝚋𝚊𝚣ェ𝚕𝚊𝚛ェ𝚖ェ𝚣 𝚔𝚒𝚝𝚊𝚙𝚕𝚊𝚛𝚊... 𝚂𝚊𝚗ェ𝚛ェ𝚖 𝚊𝚛𝚝ェ𝚔 𝚒𝚗𝚜𝚊𝚗 𝚝𝚞𝚝𝚞𝚗𝚊𝚖ェ𝚢𝚘𝚛 𝚒𝚗𝚜𝚊𝚗𝚊.

-𝑂𝑔̆𝑢𝑧 𝐴𝑡𝑎𝑦-



★·.·'¯'·.·★




İnsanlar katildirler. Bazen sözleriyle öldürürler insanları bazen gözleriyle bazen ise tek bir eylemleriyle. Lakin bazen öyle anlar gelir ki insanlar melektirler. Kurtarırlar karşısındakileri. Bazen umutlarla bazen sevgiyle bazen ise bakışlarıyla...

Minik bir kurşun izi. Beynimi tıkıyordu resmen. Ben olanları idrak edemeden dimağıma nüksediyordu. Anılarımı her bir damardan sertçe çeken gerçekler, çok tuhaf hissettiriyordu. Titreyen ellerim, delinmiş ceplerimde geziyordu. Ellerimi örten kısa eldivenim, yırtılmaya yüz tutmuştu. Saçlarımın beyaz kısmı kana bulanmıştı biraz. Artık sargıyla kaplı değildi kollarım. Zevahirime bakan biri benim fakir ve acınası olduğumu düşünebilirdi. Yıpranmış ve karışmış saçlar, kan ile kirlenmiş surat, yara bere içinde ki kollar, yırtılmış kıyafetler...

Dış görünüş, bu zamanda modern hayatın kölesi olmuş insanlara birer koyun muamelesi yapıyor. Dış görünüş ile yargılanan insanlar, sertçe tellerine dokunmuş birer gitar gibi inciniyorlar. Kırılan porselen kalpler bir daha düzelmemek üzere terk ediliyorlar. İnsanlar etrafındakilerden göremediği sevgiyi aramaya koyuluyor. Fakat meçhul olan bu olguyu bulmak samanda iğne aramak kadar beyhude. Bunun farkında olanlar ise yaşama küsüyor. İnsanlar, onlar katildirler. Sözleriyle öldürürler karşısındakileri. Hayatta kusuru olmayan yoktur tabii lakin kendisini kusursuz gören insanlar etrafındakilerin kusurunu çarptırma yolunu seçerler. Seçenekler, bu mefhum her zaman doğru yola götürmez insanları. Öyle bir yola saptırır ki bazen, kişi çıkışı olmayan bir sokağın dört duvarı arasında sıkışır.

Ben sıkıştığım bu duvardan yükseliyorum şuanda. Bana yardım eden bu insanlara baktıkça içimde tarif edemeyeceğim bir şeyler doğmaya başlıyor. Sarı saçlarını tepesine dikmiş mavi gözlü çocuk konuşmaya başlıyor lakin ben duyamıyorum. Atılmaya başladıkları anda geriye doğru kaçıyor babam. Siyahlı morlu bir şey açılıyor ardından. Kurogiri. Babam Kurogirinin içine girdiği anda kayboluyor.

Gerçekliğimi yitirmeye başlıyorum. Vücudum sarsılmışcasına geriye doğru düşerken kahraman olduğunu düşündüğüm siyahlı adam bana doğru endişeli bir biçimde geliyor. Beni yanına çekmiş olan dördüncü genç, tam anımsayamıyorum onu ,galiba o yeşil saçlıydı, tutuyor beni. Ve karanlık, karanlığa gömülüyorum anında.

★·.·'¯'·.·★

Kahverenginin farklı tonlarını barından tahtada attığım her adımda çıkan gıcırtı sesi, kulak zarlarımı benden alıyordu resmen. Yavaşça dışarıya bıraktığım karbondioksitin minik bir bulut oluşturup kaybolmasını izledim bir süre. Burada benden başka kimse yoktu anlaşılan. Bir yere hapsolmuş gibiydim. Ne dışarıdaydım ne de içeride, geçmiş ve geleceği aynı anda yaşıyordum sanki. Derken bir yıldız kaydı gökten. Beyazlığı ile Ay'a bile hükmedecek şekildeydi. İnceledim gökyüzünü usulca. Karadeliğin içindeymiş gibi simsiyahtı yukarısı. Ne buluttan eser vardı ne de Güneşten. Sadece karamış gökyüzü ve Güneşin görevini üstlenmiş her yeri aydınlatmaya çalışan Yıldızlar ve Ay...

Rüzgar esip geçiyordu etrafı, kadife parmak uçlarımı kar beyazı saçlarımın arasında gezdiriyordu. Bir zamanlar kendi kanatlarımı büyüteceğimi, dünyayı dolaşacağımı, kahramanların bulunduğu alanları ziyaret edeceğimi iddia ediyordum. Ben de özgürlüğü tatmak istiyordum. Ucundanda olsa bir kez, sadece bir kez istiyordum huzurla yaşamayı. Her saniyesini korkarak yaşamak, keşfetmem gereken minik dünyalarımda kapana kısılmak istemiyordum. Aksine büyüyüp kocaman kanatları oluncaya dek aile sevgisiyle büyümek ne kadar da güzel bir duygu olmalıydı. Kendi yaşıtlarımla okula gitmek, öğrenmek, eğlenmek, oyun oynamak...

Kayan yıldızın altında kapattım gözlerimi huşuyla. Bir dilek dilemek geçerken aklımda hafifçe çatıldı kaşlarım. Derin bir nefes çektim akciğerlerime ve eskiden beridir hayalini kurduğum o şeyi diledim. Gözlerimi hafif araladığımda bir ışık vardı etrafımda vücuduma firar eden ağrılara boyun eğmeye başlamıştım bir anda. Farklı bir yerdeydim, nefes almam güçleşmişti, gözlerimi ışığa alıştırmak için hafifçe kapattım. Bir süre sonra benden başka kimsenin bulunmadığı bu odayı incelemeye koyuldum.

Etrafı bulutlar örtmüştü sanki. Odada ki tek farklı renk saçlarımın sağ yarısı ve sol boynuzumdu. Saçlarımın bir kısmı yattığım yatakta kamufle oluyordu. Üzerime, sağ gözüme tezatlık çıkaracak bir örtü örtülmüştü. Görüşüm biraz daha düzelince yerimden doğruldum ve etrafıma bakındım. Aletler vardı, evet burada devasa aletler vardı. Nabzımı ve kalp atışlarımı ölçtüğünü düşündüğüm ve sürekli aynı ritimde ilerleyen bir cihaz bulunuyordu yanımda. Ayağa kalkmak için yerimden biraz daha kıpraştığımda feriştah bir acı saplandı başıma. Yerimde biraz durduktan hemen sonra bana bağlanan aletlerden kurtulmaya çalışmayı düşledim. Gözlerimi sertçe yummuştum anında gelen ağrıyla. Siyah-beyaz kirpiklerimi hafifçe araladığımda üzerimde beyaz örtü yerine siyah küller bulunuyordu. Gözlerimin bir anda büyümesiyle avuçlarıma baktım. Yoktu, benim çürütme gücümü saklayan eldivenlerim yoktu.

Hiçbir yere temas etmeden hızlıca indim yataktan. Attığım tek adımda ardına kadar açılan kapıya afallayarak baktım. Tek afallayanın ben olmadığını kapının ağzında bekleyen doktoru gördüğümde anlamıştım. Geriye doğru bir adım attım çünkü bu adam babamın tuttuğu biriydi. "Demek uyandın. Jusetsu!" Sözleri ağzından dökülürken özellikle ismimi bastırarak söylemişti. Bana doğru yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapatmaya çalıştığında alnımdan yol çizen teri umursamadan sertçe geriye doğru geçtim. Lakin arkamdaki masaya çapınca ellerim refleksif olarak masaya doğru gitti. Her yer gibi beyaz olan masaya dokunmamla o kaybolmuştu. Bu yapının yok oluşu dengemi kaybetmeye yetmişti zaten. Geriye doğru sendelerken duvara çarptım aniden. Fakat ellerim duvarla temas etmemişti. Sırtımın çarpmasından mütevellit nefesim kesilmişti.

Ellerimi birbirine sardım sıkıca. Gözlerimden bir sıvı süzülmeye başlamıştı. Yanağıma düzenli bir yol çizmiş aynı zamanda çizdiği yolu deşerek geçmişti. Yere düşmesine fırsat vermeden içeri o gün beni kurtaran gençlerden üçü girdi. Biri sarı saçlı mavi gözlüydü, üzerine giydiği beyaz gömlek ve taktığı kırmızı kravat onu çok resmi göstermişti. Yanında bir kız vardı, bir zambak misali mor saçları gözlerindeki deniz ile birleşince onu çok eşsiz kılmıştı. Arkasında çapraz yapan saçları şaşırınca kalkan kaşlarına yol gösteriyordu sanki. Ve son olarak yanında bulunan diğer çocuk. O arkasına dönüktü. Tek görebildiğim lacivert saçlarıydı. Yüzünde muzdarip bir biçimde gülümseme oluşan sarı saçlı çocuk olanlardan habersiz konuşmaya başladı. "Burada ne oldu böyle?" Yaydığı asaletli havanın akıbeti ile avuçlarımı onlara doğru çevirdim. Gözlerimi kıstım, ses tellerimin istediğimi söylemesine izin verdim "B-ben, ben gerçekten çok çok özür dilerim!" Ellerim, birinin onu korkutması misalince geriye doğru hafifçe sıçradı. Avcumun ortasında baklava şeklinde duran sarı işaret, parlamaya başladı. 'Ateş edecek' diyerek dimağıma nükseden eden ses, ona kulak vermem için yalvarıyordu bana adeta. Lakin ben buna fırsat bile bulamadan kapıda duran gençlere nişan almış ellerimden saçılan altın sarısı ışın onlara doğru atılmıştı. Fakat onların bir anda geriye çekilmesiyle kapıya çarpan sarı ışın odanın tamamını bir yamyam misali yemişti.

Cebren bir şekilde ayakta duruyordum. Dilhun dizlerim artık yükünü kaldıramayacak hale gelmişti. O da feriştahtır biraz, zamanı geldiğinde kaldırmak yerine düşürmeyi tercih ederdi. Yere çökerken aklımdakilere anlam yükleyememiş olan benim yaş ile dolmuş gözlerim, dimağımdaki girift seslere kulak veriyordu. Yankılanan tek ses kalbimden fışkıran vaveylaydı. Etrafımdaki insanlara sarfınazar bir tavırla bakarken solumdan koşarak gelen adamı gördüm. Siyahlı kahraman. Yine o gelmişti yardımıma. Gözlerini tek bir kırpmayla havaya kalkan saçları, siyah, uykulu bakan gözlerini daha da vurgulamıştı. Benim özgünlüğümü silmiş olduğunu varsaydığım bu adam, gözlerini kırpmadan yerde oturan bana doğru yönelmişti. Yanıma çömeldi ve elini kafama koydu. Saçlarımı hafifçe karıştırdı bu sefer dudaklarından sözcüklerin dökülme sırası ona gelmişti. "Burası U.A, kahramanlar okulu, kimse sana zarar veremez ya da sen özgünlüğünle kimseye zarar veremezsin."

Evet insanlar melektirler. Kurtarırlar karşısındakileri. Bazen umutlarla bazen sevgiyle bazen ise bakışlarıyla...

ʙᴇʜɪɴᴅ ᴛʜᴇ ᴜɴʟɪᴛ ʟɪɢʜᴛs | 𝑩𝒂𝒌𝒖𝒈𝒐𝒖 𝑿 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin