1. Bölüm- Anahtar

334 10 1
                                    

Her insan kendi ismine çeker derler. İsimler insanların kişiliklerini yansıtırmış. Bir zamanlar annem söylemişti bana bunu. Ben henüz dediklerinin anlamında boğulamayacak yaştayken. Demişti ki "İsminin aynı zamanda bir yıldız olduğunu biliyor muydun bebeğim? Çok büyük ve gösterişli bir yıldız. Sana bu ismi özellikle verdim. Sevdiklerini bir Güneş gibi ısıt, sakın üşümelerine izin verme; sevdiklerine bir yıldız gibi yol göster, sakın kaybolmalarına izin verme diye."

Şarabından bir yudum daha alıp Tanrı tarafından ona hediye edilen güzel sesini kullanarak bir seslendirmeci edasıyla devam etti. "Güneş... Sana bir soru soracağım."

Sarhoşluğun verdiği rahatlamayla annem, gözlerini yavaş yavaş kırparak benden bir cevap bekliyordu. Onun bu yorgun haline bakarak -o zamanlar sarhoşluğun yorgunluk olduğunu sanırdım.- hızlıca kafamı aşağı yukarı salladım.

"Sence bir insan en çok ne zaman acı çeker?"

İstemsizce kaşlarım yukarı kalkmıştı. Kafamı kaşıdığımda gözlerim, köşedeki sehpadaki annemin çok sık kullandığı ilaç kutularına kaydı.

"Hasta olunca mı anne?"

Annem ilaçlara baktığımı fark etmiş olacak ki, onun da gözleri oraya kaydı. "Hayır kızım. Aksine o ilaçlar benim acı çekmemi önlüyor." Ardından da bu oyundan çok eğlendiğini belli edecek bir ses tonuyla "Tahmin etmeye devam et." dedi. Bunu derken de kıkırdamayı ihmal etmemişti. Şu an oldukça yorgun olmalıydı. Artık şarabı bardaktan içmek kesmiyordu onu. O yüzden şişeyi aldı ve direkt kafasına dikti.

Bense biraz daha düşündükten sonra sanki aklıma dahiyane bir fikir gelmiş gibi henüz daha rengini kaybetmemiş bir denizin mavi tonlarını taşıyan gözlerimi heyecanla onun rengini çoktan kaybetmiş mavilerine diktim. "Buldum! Bir şeyini kaybedince mi?" Küçük ellerimle duvarımdaki Külkedisi posterini işaret ettim. "Külkedisi ayakkabısını kaybedince çok üzülmüştü anne. Bence insan en çok onun için çok kıymetli bir şeyini kaybettiğinde acı çeker."

Annem yüzüme sanki benden gurur duyuyormuş gibi baktığında doğru cevabı verdiğimi sanmıştım. Ama yanılmışım.

"Külkedisi ayakkabısını kaybedince çok üzülmüştü, haklısın kızım. Ama hatırla, o ayakkabı ona bir prens kazandırdı." Ölü deniz gözlerindeki henüz akmaya başlamamış gözyaşlarının pırıltıları zifiri karanlıkta bile seçiliyordu. Artık şişedeki şarabı da bitmişti. Elleriyle henüz akmamış gözyaşlarını sildikten sonra sözlerine devam etti. "Dünyanın en acı verici şeyi, asla gelmeyecek birisini beklemektir birtanem."

Ben Güneş Sevin. Annemin o zamanlar söylediklerini yeni yeni anlamaya başlıyorum.

[9 Sene Sonra]

"Son vizeler bittiğine göre artık özgürüz!" dedi Aslan, aynı bir çocuk gibi yanıma koşarak. Onun hem erkeksi hem de neşeli sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Neyine bu kadar seviniyorsun anlamıyorum. Bugün vizeler bitti ama haftaya finaller başlıyor." dedim gözlerimi devirerek. Bu bizim için bir döngü olmuştu artık. Dersler, vizeler finaller...

"Güneş, hevesimi kursağımda bırakmasan olmuyor değil mi?" Sadece doğruları söylüyordum. Bir sınav biter yenisi başlar. Hayatta her güzel şeyin bir sonu vardır ama kötü şeylerin ucu bucağı olmadığına inanan birisi oldum her zaman. Belki de bu düşüncem yanlıştı fakat hayat tecrübelerim beni bu yönde düşünmeye zorlamıştı. Arkamda bir hareketlilik hissetim. Gelen Ada'ydı.

"Siz böyle dikilmiş ne konuşuyorsunuz?" dedi Ada. Dediği şey doğruydu çünkü şu anda Aslan sayesinde kampüsün ortasında dikilmiş insanların yolunu kesiyorduk. Böylece üçümüz de karşıdaki süs havuzunun yanındaki banklara ilerlemeye başladık.

Bana Hayatı Öğret/ +18Donde viven las historias. Descúbrelo ahora