No Matter What

207 27 2
                                    

"Hadi çıkma zamanın geldi sevgilim."

"Jake çıkmadan önce bir şey konuşmamız lazım."

"Efendim?" dedim ve yatağının yanına sandalyemi çektim. Sandalyeye oturduğumda Heeseung elimi tuttu. "Biliyorum bebeğim. Benim için endişeleniyorsun ve benim için yapıyorsun bunu ama kendini tehlikeye atmanı istemiyorum."

"Ne?"

"Sana anlatmadım ama bahsettiğimiz adam güçlü bir adam. Sana isterse anında ulaşabilir. Lütfen bu işi sen bırak."

"Heeseung. O adamın ne kadar güçlü olduğunu en az ben de senin kadar iyi biliyorum ama emin ol dışarıda aranırken bana ulaşamaz."

"Jake bana ulaştıysa sana da ulaşır."

"Heeseung." dedim ve sandalyemi yakınlaştırıp elimi yanağına koydum. "Sevgilim. Benim için endişelenmene gerek yok. Bana hiçbir şey yapamaz."

"Jake."

"Heeseung bu konu hakkında daha çok konuşmanı istemiyorum çünkü bunu senin için yapmasam bile işim olduğu için yapacağım. Bana bu konuda engel olamazsın."

"Hay."

"Küfür yok bebeğim." dedim ve kalktım. "Hadi kalk artık sen de."

Son işlemleri hallettikten sonra hastaneden çıktık. Eve geçtiğimizde Jay ve Yongbok'u aradım.

"Kiminle konuşuyorsun?"

"Kardeşinle. Hastaneden çıktığında aramamı söylemişti."

"Ha tamam." dedi ve yanıma oturdu. "Ne oldu?"

"Bir şey olmadı." dedi ve dizime yattı. "Burada yatmayı özlemişim."

"Alttarafı iki gün oldu bebeğim."

"Olsun yine de burası çok değerli."

"Olsun o zaman sevgilim." dedim ve eğilip yanağını öptüm. "Üşümüyor musun?"

"Senin yanında mı? Üşüsem bile farketmem."

"Saçmalama."

"Kat kat battaniyenin altına girmek her zaman işe yaramaz. Bazen de gerek bile olmaz battaniyeye. Önemli olan havanın sıcaklığı değil beyninin verdiği tepkidir. Aşıkken beynin seni sıcak tutarken üzülünce seni üşütmesi gibi."

"Seninki ne peki şu an?"

"Şu an çok sıcak mesela. Aşığım ve aşkımın bedenindeyim. Daha ne isteyebilirim?"

"Seni çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum." dedi ve elimi tuttu. Biz öyle otururken kapı çaldı. "Kim geldi?"

"Jayler ya da Yongbok'tur." dedim. Ayaklanacakken Heeseung beni durdurdu. "Bekle ben açarım."

"Tamam da niye?"

"Bekle." dedi ve ayağa kalktı. Kapıyı açmaya gitti. Bir süre sonra ses kesildi. "Heeseung." diye bağırarak ayağa kalktım. Ses gelmedi. Tedirgin tedirgin kapıya ilerledim.

Kapının olduğu koridora geldiğimde bir ses yükselmeye başladı.

"İyi ki doğdun Jaeyun." Hep bir ağızdan söylemeye devam ediyorlardı. Heeseung elindeki pastayla bana doğru geldi. Bana doğru eğildi ve pastaya dikkat ederek alnımı öptü. "İyi ki doğdun sevgilim." dedi.

Benden ayrıldığında dilek tuttum ve mumlara üfledim. Heeseung pastayı Niki'ye verdi. Herkes alkışlarken Heeseung bana sarıldı.

"Teşekkür ederim. Bana yaptığın her şey için. Özellikle bana bu aşkı layık gördüğün için sana çok teşekkür ederim. Seni seviyorum. İyi ki doğdun."

Duyduğum konuşmadan sonra mutluluktan gözümden akan yaşları farkettim.

Heeseung ağladığımı farkedince geri çekildi ve "Ağlıyor musun?" diye sordu. Yongbok "Mutluluk göz yaşlarıdır abi."

"Ağlama sevgilim." dedi ve göz yaşlarımı sildi. Bu sefer ben sarıldım ve "Sana sahip olduğum için çok şanslıyım biliyorsun değil mi?" dedim.

"Öyle misin?"

"Öyleyim." dedim ve omzunu öptüm. "Hadi kaldır kafanı artık ağlamak sana yakışmıyor."

Kafamı kaldırdığımda tekrar gözlerimdeki göz yaşlarını sildi ve eğilip yanağımı öptü.

"Hadi içeri geçelim." dedi diğerlerine ve elimi tutup içeri yürümeye başladı.

İçeri geçtiğimizde pastayı masaya koydular ve etrafına geçtiler. Niki "Ben bıçak ve çatalları getiririm." dedi. Sunoo üstüne "Ben de bardakları getireyim o zaman." dedi ve Niki'yi takip etti.

Heeseung'un elini tuttum.

_________

I Can Be Everything • HeejakeWhere stories live. Discover now