Cevdet &Serdar (Dörtlü Masa)

En başından başla
                                    

Cebimden çıkardığım sigaranın ucunu ateşlediğimde bir taraftan da deniz manzarasını izliyordum. Okuldan ayrılırken özleyeceğim şeyler arasında bu manzara ilk beşe girerdi.

"Sigara kokusundan nefret ettiğimi söylemiştim Cevdet, pencere açık olsada kokusu geliyor. " Söylediklerini umursamadan dumanı havaya üflemeye devam ettim. Rahatsız olan dışarıda ben sigaramı bitirene kadar bekleyebilirdi.

"Kime diyorum oğlum, sevmiyorum kokusunu. " Her zaman yaptığı gibi sigarama uzanmaya çalışınca dokunmamaya çalışarak gömleğinden tutarak elini ittim. "Yavaş ol! " dedim gözlerinin içine bakarak. Anında yüzü düşerken, içim acıdı. Ona böyle davranmak istemediğim için yan yana gelmek istemiyordum ama başka dilden anlamadığını da ilk elden acı tecrübeyle öğrenmiştim. "Elin kolun rahat dursun! Sevmiyorsan, buyur dışarıda bekle. Bitince çağırırım ben seni. "

" Niye ben dışarıya çıkıyorum? Sigara içen sensin, sen çık! " Çocuk gibi davranmasına ister istemez gülümserken, kendimi hızla toparladım. İstediği olmayınca bir de çocuklaşıyor muydu yani?

"Serdar uzatma! Bitmek üzere zaten. Amma mızmızlandın ya! Bu halin de hiç çekilmiyor. " Sigaram artık pamuğa dayanınca son bir nefes çekip  bana çakmak çakmak mavileriyle bakan herife döndüm. "Bitti işte rahatladın mı? Neymiş! Bu kadar sinire, atara gerek yokmuş! " Kendi sandalyeme otururken, sinirden yüzünün yine kızardığını fark ettim.

"Sandalyeni al yanıma geç, böyle çalışmak çok zor. Sırf sorun çıkarmak için inat etme!" İnat etmiyordum, benimle olmak istediğine pişman etmeye çalışıyordum.

"Böyle iyi! Aç sen haritayı, ben her şekil çözerim olayı. " Alayla ona baktığımda, son proje ödevini hatırladığına bahse girerdim. Bu işlerde iyi olduğumu söylememe bile gerek yoktu.

"Zorluk çıkarmak için yaptığını anlamıyor değilim ama işin ucunda okulun imajı var. Biraz sorumluluk al! " Bak sen! Beni okuldan vurmaya çalışan çakal Serdar bey hoşgeldin! Karşısındakinin kim olduğunu unutmuş olacak ki bana bu cümleyi kuruyordu.

"Dün gece sen soracağın soruları düşünürken, ben saha planını az buçuk kafamda yaptım. Sınır etrafına yakın tüm illegal, tahmini giriş yerleri zihnimde kayıtlı Serdar! Şimdi haritayı aç! " Şaşkınlıkla bana bakarken, elinde tuttuğu haritayı çekip aldım. Masaya açıp zihnime kazıdığım alanları işaretledim.

"Ne bakıyorsun oğlum, bir tek sen mi plan yapabiliyorsun?"  Önceden hayranlığa yorduğum bakışlarının sadece şaşkınlık olduğunu biliyordum artık. Kendinden başkasının da ayrıntılı plan yapabildiğini görmek hayretlerde bırakıyordu prens beyi!

"Ben öyle bir şey mi dedim? Sadece yani.. "

"Yani ne Serdar? "

" Şaşırdım işte, dün sen tüm gece uyudun. "

"Beni mi kontrol ediyordun sen? Demek ki iyi izleyememişsin? " Dudaklarım bugün ikinci kez alayla kıvrılırken, bakışlarımı camdan vuran gün ışığının parlattığı mavilerine diktim. Ne diyeceğini bilemeden öylece bakıyordu bana. Çok nadir zamanlarda söylecek kelime bulamayan Serdar bey o anlardan birini yaşıyordu karşımda. Bu durumun tadını çıkarmak için bakışlarımı çekmeden yüzünü izlemeye devam ettim. Ta ki mavilerini benden kaçırana kadar.

"O zaman işaretlediğin yerlerin coğrafi analizini yapayım ben de. " Bakışlarını harita üzerine odakladığında , kafamı tamam der gibi salladım.   Sessizliği benim için yeterli bir cevaptı ve karşımdaki çocuk bunu iyi biliyordu.

Not defterini çıkarıp bir kaç şey karalarken onu izledim. Söylediğim şeyi bu kadar çabuk kabul etmesini beklemiyordum. Gerçi ben Serdar hakkında ne zaman doğru tahminlerde bulunmuştum ki?

Defteri kapayıp haritayı da çantasına koyunca artık işimiz bugünlük bitmişti. Hocanın istediği başlangıç taslağı hazırdı. En azından gidiş yolumuzun doğru olup olmadığına dair bir metod gösterebilirdi artık bize.

Çıkmadan önce sigara kokusu kalmasın diye pencereyi açmak için ayağa kalkınca aynı anda salonun da kapısı açıldı. Fırat ve Adil içeri girdiğinde, ortamda aniden garip bir hava oluştu. Adil'i burada görmeyi beklemiyordum, Fırat olmasa yüzüne bile bakmazdım da dost hatırına bu herife bile katlanıyordum.

"Cevo, bir şey teklif edeceğim ama hayır deme. "  Adil Serdar'ın yanına yanlarken, Fırat da bana yanlıyordu. Bu adımların hayra alâmet olmadığını hareketlerinden  anlıyordum.

"Önce bi' sor oğlum? Ne bileyim hayır mı evet mi diyeceğimi! "  Kıstığı bakışları tepkimi ölçmek ister gibi yüzümde dolaştıktan sonra ağzındaki baklayı tek nefeste çıkardı. " Dördümüz yandaki kafeye gidip otursak mı? "

Hiç düşünmeden yüksek sesle hayır derken, aynı anda karşımda duran heriften olur cevabı gelince bakışlarım mavileriyle  buluştu. Belli ki aynı soruyu Adil'de Serdar'a sormuştu.

"O zaman gidiyoruz. " Fırat beni duymamış gibi Adil'e döndüğünde , sinirlenmemek için dişlerimi sıkıyordum. Belli ki dostum kendi işi bitmiş bana çöp çatanlık yapmaya karar vermişti.

"Oğlum ben hayır dedim! Nereye gidiyoruz?! " Elimi sıkıca tutup salondan çıkarmaya çalışırken, bir taraftan da söyleniyordu. "Hatrım için lan, bir kahve içip döneriz. Oğlum sen benim kardeşimsin, en azından Adil'le bir masada oturacak kadar uzlaşın ya! "

Yaptığı her şerefsizliği Fırat'a yapmıştı, benim yumuşak kalpli arkadaşım Adil denen herifi affetmişken olayı kan davasına çevirmem mantıksızdı ama ben birine uyuz oldum mu ona kalbim doğrulmuyordu ki anasını satayım!

Masum yeşilleri yalvarır gibi baktığında hayır cevabımda diretmek gittikçe zorlaşıyordu.
Ulan, Fırat'ın bu hallerine bir insan nasıl hayır derdi ki? Niyeti sâdece Adil değildi biliyordum ama istediği şeye de olumsuz cevap verip kalbini kırmak istemiyordum. "Bir kahve içip çıkarım Fırat. Daha ötesi yok ona göre! "


Umarım bölümü sevmişsinizdir

Celladına Aşık Olmak (BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin