22

9.6K 922 286
                                    

Jongin, bir insanın sabrı en fazla ne kadar sınanır sorusuna cevap arıyordu. Artık buna emindim. Odamın kapısında durup pişkin pişkin yüzüme bakmasının başka hiçbir açıklaması olamazdı. Kesinlikle sabrımın sınırlarını ölçüyordu. Ve birazdan öğreneceği şeyse sınırlarımın pek de geniş olmadığıydı.

O kapının önünde dururken, ki pozisyonu biraz garipti hafif kaşlarını çatmış ve olası bir tehlikeye karşı ellerini önüne siper etmişti, ben de etrafta ona fırlatabileceğim bir şeyler arıyordum. Ellerimin sargıda olması ya da acıması falan zerre kadar umrumda değildi. Kafasını yüzünü yarmak, gözlerini yuvalarından sökmek, onu öldürmek istiyordum.

"Defol." diye bağırdım hala fırlatacak bir şeyler aramaya devam ederken, bir an iphone4'üm gözüme çarpsa da hemen vazgeçtim, Jongin'e değmezdi.

"Çık odamdan Jongin!" diye bağırdım tekrar, tüm gün yüklendiğim sinirleri bağırarak boşaltabilecekmiş gibi hissediyordum.

"Sehun, sakin ol." temkin dolu birkaç adım atarak bana yaklaşmaya çalıştı, tekrar üstüne bağırıp onu durdum.

"Sakın." dedim bir yandan ellerimle bir elektrik akımı yaratıp onu durduracakmışım gibi ellerimi öne uzatarak, avuç içim tamamen ona bakıyordu ve böyle kendimi bir süper kahraman gibi hissediyordum "Yaklaşma bana."

Jongin buna rağmen bana yaklaşmayı sürdürdü, yatakta uzanır konuma geçip bu defa ayaklarımla ona engel olmaya çalıştım, her yaklaşmaya çalıştığında bir tekmeyle onu savuşturuyordum.

"Tazminat davası açacağım sana." hızlı bir tekme daha savurdum, neresine değdiği pek de umrumda değildi doğrusu. "Sürüm sürüm süründüreceğim Jongin göreceksin, senin şirketinden bile daha değerli benim ellerim, zedelenmiş her bir hücre için milyon dolarlarını alacağım senden."

"Sakin ol." dedi tekrar, bana yaklaşmaktan vazgeçmiş ve gerilemişti. İkimiz de nefes nefese kalmıştık. Sabah olanlar aklıma geldikçe daha da bozuluyordu sinirlerim. Bir yandan da deli gibi yorgun hissediyordum kendimi. Hatta o kadar çok çelişiyordum ki kendimle o an Jongin'in göğsünde uyumanın ne kadar rahatlatıcı olduğunu bile düşünmüştüm. Kafamı yatağıma gömmüş ve ellerimle çarşafı sıkıyordum. Jongin ise başımda dikiliyordu, yaklaşmasına karşın tekmelerimi hazır tutuyordum. Odada ikimizin nefes sesleri yankılanırken bulunduğumuz durumun ne kadar da saçma olduğunu fark etmiştim.

"İyi misin?" O an kulaklarımın uğultusu Jongin'in sesini bana zar zor ulaştırıyordu, ellerimden birini çarşaflardan çekip saçlarımı gözlerimin önünden çektim.

"Umrunda mı?" diye sordum, ve bu sorum kesinlikle ironi içermiyordu. Gerçekten merak ediyordum, acaba umrunda mıydı?

"Sehun, yapma böyle lütfen." Jongin'in yorgun çıkan ses tonunu umursamamaya çalıştım. "Elbette nasıl olduğun umrumda."

Bu defa dudaklarımdan alay dolu bir gülücüğün kaçmasına izin verdim, "Neden?" diye sorarken hafifçe doğrulmuş ve ona bakmaya başlamıştım.

Ve bu sorunun cevabını daha fazla merak ediyorum.

"Neden umrunda Jongin?" diye yeniledim tekrar sorumu, afallamış yüzü dikkatimden kaçmamıştı. Yüzünü başka bir tarafa çevirerek belki de bu sorudan kaçmaya çalıştı.

"Beni umursama Jongin." dedim her ne kadar aksini istesem de. "Nasıl olduğum seni ilgilendirmez. Bu sabah o toplantı odasında bana sıradan bir asistana davrandığın gibi davrandın öyle değil mi? Öyleyim çünkü, senin için sıradan bir asistanım bu yüzden beni umursama. Senin için hiçbir şeyim ben ve bunları sırf senden bir şeyler beklediğim için söylemiyorum. Öyle olmalıyım." Birkaç saniye duraksama ihtiyacı hissettim, o an oluşan sessizlik öyle büyüktü ki tüm odaya sarsılmaz bir hakimiyetle sahip olmuştu adeta. "Biz ayrı ayrı milyonlarca şey olabiliriz" dedim belki de sessizliği bozabilmek adına, ya da kendimi böyle diyerek kandırıyordum. Kendimle çelişsem de o an tamamen ağzımdan söylemek istediklerim dökülüyordu. "Fakat yan yanayken hiçbir şeyiz."

Secrets // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin