Kardeşinin gözleri ışıl ışıl bakıyordu hep, dakikalar önce gördüğü miniğini özlediğini hissetti. Fakat bu özlemi içinde büyük bir korkuya sebep oldu. Bu adam Balının peşindeyse, onu arayan eski ailesinden biri olabilir miydi?

"Neden?" Sormak istediği birçok soru fakat sadece bir nedene ihtiyacı vardı. "Nedenini öğreneceksin ama önce askeriyenin önünden ayrılalım. Yan koltuğa geç." Deniz soğukkanlılıkla arabadan inmesini bekledi adamın.

"Bunu neden yapayım? Araçtan indiğim gibi kapıdaki askerlere işaret verirsem, seni yaka paça alırlar biliyorsun değil mi?" yüzünden hiç düşmeyen gülümsemesini silerek derin bir nefes bıraktı Deniz. En nefret ettiği şeylerden biri zorla gülümsemek ve bir diğeri ise insanların onu istediği olacağı halde oyalamasıydı.

"Fazla vaktim yok küçük adam. Ya benimle gelir ve her şeyi öğrenirsin ya da beni işaret verebileceğin askerlere teslim eder, kız kardeşinin ölmesine göz yumarsın. Seçim yapmak için süren yok namlunun ucunda bir hayattan bahsediyorum." Gözleri kısılan Yiğit önüne dönerek araçtan indi.

Ön taraftan dolanarak, yan koltuğa geçti. Yiğidin bu kadar çabuk ikna olması Denizi bu kez sahiden güldürdü. Bu kez kendisi kapısını açarak indi araçtan. Gözündeki gözlüğü düzelterek kameraların olduğu tarafa dönerek bir süre olduğu yerde durdu.

Birkaç askerin dikkatini çekmeyi başarmıştı fakat onlar daha kendilerine ulaşamadan öne binerek aracı çalıştırdı. Aranan bir suçlunun kamera önünde poz kesmesi akıl alır gibi değildi fakat Deniz normal bir suçlu değildi zaten.

"Nereye gidiyoruz?" Yiğit, yanında bulunan adamın yan profiline birkaç saniye bakarak önüne döndü. Gözlerini bir saniye bile yoldan ayırmayan Deniz aracın penceresini açarak bir kolunu dışarıya sarkıttı. "Fazla soru soruyorsun." Kaşları çatılan Yiğit, neden aptallık yaparak adamın sözünü dinlediğini düşündü. Onu orada telsim ederek askerlerle beraber konuşmasını sağlayabilirdi. Kendine okkalı bir küfür sallayarak derin bir nefes aldı, Balın için her şeye katlanırdı.

"Sabırlı bir adam değilim, bana cevap ver!" Yiğidin sinirlenmesine aldırış etmeden önüne bakmaya devam devam etti. İki yaş sendromuna yakalandığını düşündüğü adamı tam şu anda delik deşik edip bir yerlere görmebilirdi. Sakinliğini koruyarak gidene kadar konuşmadı.

Lüks bir lokantanın önünde durduğunda araba, Yiğidin gözleri etrafta gezinti. Arabanın anahtarını kontaktan çıkaran Deniz, avucuna aldığı anahtarı Yiğidin kucağına bırakarak kapıyı açıp aşağı indi. Hiç oyalanmadan inen Yiğitte peşine takılmış, önden giderek en dipteki masalardan birine çökmüş adamın karşısına oturmuştu.

Sahiden, eli silahlı bir adamla lüks bir lokantada yemek yemeye mi gelmişti? Silkelenerek gözlerini çoktan kendisine dikmiş adama çevirdi.

"Hadi, sabahtan beri susuyorum fakat Balına zarar gelmesin diye. Eğer biraz daha uzatırsan hiç iyi olmayacak." sık solukları, karşısındaki beyaz saçlı adamla bir savaşa girmiş ve her iki tarafta sonuç alamadığı için ve nefes nefese kalmış gibiydi. Onu öldürmek istiyordu, fakat nedenini bilmiyordu.

İçinden bir ses, bu beyaz saçlı adamın iyi biri olmadığını ona sert bir şekilde fısıldıyordu.

"Sadece beş dakika daha bekle ufaklık. Bir arkadaşım gelecek." Derken sesi oldukça alaycı ama kibar çıkmaya devam ediyordu. Öyleki, sesindeki alayı karşısındaki adam anlayamamıştı bile. O, kibar bir katildi. Acımasız ve vahşi olabilirdi ama özünde hep nazik, kibar ve oldukça sevecendi. Onu vahşetin kollarına bırakanlar yüzünden böyle olmuştu.

Dudaklarında sahte bir gülümsemeyle, kafasını cam duvara çevirerek gözleriyle dışarıyı taradı. Ellerindeki eldivenleri çıkartmaya niyeti yok gibiydi ama rahatsız olmuyordu. Gözleri avını arayan bir aslan misali etrafı tararken dışarıdan bakan biri için oldukça normal görünüyordu. "Hoş geldiniz efendim." dedi yanlarına sessizce yaklaşan garson. Elindeki dört menüyü her ikisinin önüne koyarken diğerlerini boş sandalyelerin önüne bıraktı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 08, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BalınWhere stories live. Discover now