Dona kaldığım yerden gözlerimi kaldırıp Azat'a baktım.

"Benim acilen gitmem gerek."

Çantamı alıp çıkış kapısına yönelirken arkadan Azat'ın söylenmelerini duyuyordum. Sanki söylediklerinden pişman olmuş gibi kendi kendine söyleniyordu.

"Bu saatte buradan neyle gitmeyi düşünüyorsun?,"

Arkamı dönerek bana bakan gözlere yanıt verdim.

"Beni eve bırakabilirmisin?"

"Sonra"

Ardından hemen cevap vermesi bir cevap istiyormuşçasınaydı.

"Sonra... Ne?"

"Sonra ne olucak?"

Sorularıma ardı ardına soru sorması beni hangi cevaba götürmeliydi anlayamamıştım.

"Anlamıyorum Azat!,"

Bıkkınlıkla savurduğum cümle sanırım onu biraz kırmıştı ki bakışları yere düşerek bir kaç saniye düşündü. Daha sonra masanın üstündeki araba anahtarlarını, ceketini bir anda eline geçirdi ve yanımdan iki adımda geçti. Yanımdan geçerkende bir kelime fısıldamıştı.

"Boşver."

Arkasından koşar adımlarla arabasına doğru ilerledim. Açtığı arabanın kapı kilidi ile kapıyı hızla açarak içine bindim. Havadan dolayı arabanın içi, giyindiğim elbisedende kaynaklanacak ki biraz soğuk gelmişti. Oturduğum soğuk koltuktan bana bir titreme gelmişti ki bunu fark eden Azat sessizce klimaya uzandı. Sıcak hava bir kaç dakikada içeriye dolmuşken artık titremiyordum. Ama Azat'ın yüzü hiçte mutlu olduğunu göstermiyordu. Yol boyunca hiç konuşmamış, sadece yola odaklanarak arabayı sürüyordu. Ciddi bir şekilde bakışları yola odaklanmışken ona doğru kafamı döndürerek bana bakmasını bekledim. Bir kaç saniye kendini zor tutsada aniden bir fren yaptı ve sadece bizim olduğumuz orman yolunda sağa çekti.

"Yapma!"

Bana dönerek koyu mavi gözlerini, gözlerime dikti. Çok sinirli gözüküyordu. Sessizce onu dinlemeyi tercih etmiştim, hiç bir şey söylemeden.

Hızlı hızlı nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı, bir eli hâlâ direksiyondaydı.

"Ne yapmaya çalışıyosun Çiçek!?"

Anlayamamıştım, ben ona ne yapmıştım ki şimdi bana bağırıp çağırıp duruyordu.

"Aklımı daha ne kadar bulandıracaksın?"

"Ne..."

"Neden kabul ettin davetimi?"

"Cihan'nın..."

"Cihan! Cihan değilmi? Tabi... Cihan..."

"Şu şanslı piç..."

Söylediği cümle sinirlerimi bozmuştu, onunla böyle konuşmaya hakkı yoktu.

"Aza-"

"O şerefsiz seni birazcık sevseydi seni bu halde bırakıp gitmezdi. Sessiz sedasız ansızın, sana nereye gittiğini, neden gittiğini bile söylemeden..."

Söyledikleri âdeta beynime işliyordu hâlâ kendi kendime duyduklarımı inkar ediyordum.

"Geçerli bir sebebi vardır-"

"Sebeplerinin canı cehenneme, sevdiğim kadın benim için bu kadar çırpınsaydı, bu kadar endişelenseydi ölümüm benim için daha uygun olurdu ve emin ol ben oturup sebeplerimi düşünmezdim."

Gözlerim bir an bile ondan ayrılmamıştı, gözlerim dolmuştu çünkü söyledikleri ağır gelmişti. Cama doğru dönerek sessizce dışarıyı izledim. Azat'ta sakinleştikten bir kaç saniye sonra kaldığı yerden arabayı sürmeye devam etti.

Koltuğun başına koyduğum başım omzuma düşünce sıçrayarak doğruldum. Araba durmuştu ve yan koltuğumda kimse yoktu. Üzerimde ise kocaman, siyah, kalın bir ceket vardı. Bu ceket Azat'ın olmalıydı. Ama o neredeydi? Biraz daha doğrularak etrafıma bakındım, benzin istasyonundaydık. Azat hâlâ ortalıkta yoktu üstümdeki büyük beden ceketi üzerime geçirerek kapıyı açtım. Hava bayağı soğumuştu. Kapıyı açar açmaz yine bir titreme tutmuştu içimi. Kapıyı kapatıp arabadan bir iki adım uzaklaşarak, istasyonun aşşağısından akan, zifiri karanlığı lambaların aydınlattığı otobanı izledim.

Bir iç geçirerek yaşadığım her şeyi tek solukta bıraktım. Azat, bana neden bu kadar iyiydi? Neden hep bir şeyleri imâ ediyordu. Neden evime gelmişti? Babamla kahve içmiş, annemin elini öpmüştü? O partide, tanıştığımız o çirkin günden sonra bile sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyordu bana?

Yoksa o,

Bana âşıkmı olmuştu?

Yolun sonundaki tek noktaya bakarken hemen sağ çaprazımda tenhaya çekilmiş bir arabadan, kel bir adamın beni süzdüğünü fark ettim. Anlık gelen korku ile refleks olarak hızlı adımlarla arabaya doğru ilerlerken neden bu kadar uzaklaştığımı sorguladım. Bir yandanda paronayak gibi arkama dönüp dönüp bakıyor, adam arabadan indimi diye takip ediyordum. Arabaya binmenin bile güvenli olmadığını, istasyonun içinde beklememin daha iyi olacağını düşünerek rotamı hemen çaprazda ki dükkan kapısına çevirdim. Son kez kafamı çevirip bakarken önümdeki yapıya son anda çarptığımı fark ederek çığlık attım. Bu normal bir çığlık değildi, korku dolu bir çığlıktı.

Karşılaştığım yüz içime nedense garip bir güven duygusu aşılamıştı. Ellerimi çok bağırdığım için ağzımla kapatarak kaşlarımı kaldırdım. Azat ise önce şaşkın ancak sonra yüz ifadem ve davranışlarım yüzünden kaşlarını çatarak etrafını kolaçan etmeye başladı. Elindeki poşedi yere bıraktı, elleriyle kafamı tutarak bana döndü.

"Ne oldu? Bir sorun mu var?"

Endişeli soruların ardından sadece kafamı sallayarak olumsuzca bir hareket gösterdim.

"Gidelim mi?"






 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] حيث تعيش القصص. اكتشف الآن