answer

677 85 29
                                    

"Alfalar senin ne zaman peşini bırakacak acaba?"

Ron sorar sormaz Harry uzandığı yerden iç çekerek "Bilmem." dedi. "Gördüğünüz gibi ben hiçbir şey yapmasam da bana bulaşıyorlar."

"Sen hiçbir şey yapmasan da mı?" Hermione kaşlarını havaya kaldırıp ona bakarken Harry biraz doğruldu. "Ama o da bana hakaret etti."

"Sana hakaret ettiği için bir alfanın kahvesini döktüğünü ve sinirle sana yürüdüğünde de orada bir başkası olmasa kurtulamayacağını söylüyorsun."

Arkadaşı endişeyle konuşunca Harry omuz silkti. "Sonuç olarak o başlatmış oluyor. Ayrıca Paul'u tutanlardan birisi Draco'nun arkadaşlarından biriydi. Neden böyle bir şey yaptığını anlamadım."

"Yüksek ihtimal Draco'dan önce seni başkası öldürmesin diyedir." Ron'un söylediklerine Harry göz devirdikten sonra tekrar geri yaslandı. "O bana hiçbir şey yapamaz."

"Tabii eminim bundan. Ciddiyim Harry, alfalara bulaşmayı kes artık."

Harry kıvırcık saçlı arkadaşına ufak bir baş sallamasıyla cevap verdikten sonra gökyüzünü izlemeye devam etti. Bu sırada bir kere daha iç çekti. Omega olmayı seviyordu, alfaların halini gördükçe de omega olduğuna iyice memnun oluyordu. Yine de bazen böyle şeylerin yaşanması canını sıkıyordu. Orada Blaise olmasaydı ne olurdu bilmiyordu Harry.

"Bu arada," Ron konuşmaya başladığı gibi Harry bakabildiği kadar ona baktı. Ron da yutkundu. "Seni bu durumdan kurtaran kişi, Pansy miydi yoksa Blaise mi?"

"Ne yapacaksın?" Hermione imayla sorunca Ron omuz silkti. Harry de sırıtarak "Blaise." diye yanıtladı onu. "İstediğin cevap bu muydu?"

"İstediğim bir cevap yoktu!"

Ron ikisine de çıkışınca ikisi de gülümsemesini saklamadan bakışlarını kaçırdılar. "O iyi biri gibi en azından." dedi Harry. "Yani Draco'yla arkadaşlık kurabilen birisi ne kadar iyi biridir bilmem ama onu hiç birine sataşırken görmedim."

"Ben de." Hermione de onu onayladıktan sonra biraz daha orada takıldılar. Burası onların yeri gibiydi. Çoğunlukla üçü de burada buluşurdu, konuşur ve birkaç sandviç yiyerek dönerlerdi. Bu sefer Harry oraya uğramadan başına gelenlerden bahsetmişti.

Şimdi akşamüstü olduğunda ve kalktıklarında ise arkadaşlarının yanında yerinde tutmaya çalıştığı modunun iyice düştüğünü fark etti. İyice soğuklaşan havayla birlikte kollarını ovuşturarak ilerlerken gördüğü banka oturdu. Başını arkaya attığı gibi de bir nefes verdi.

Her ne kadar ortada hiçbir şey olmadığını bilse de gördüğü rüya aklından çıkmıyordu ve aklına geldikçe midesi bulanıyordu. Bugün olanlar da aklında dönüp duruyordu ve bu Harry'nin çoğu alfaya karşı olan nefretini arttırıyordu. Yutkunduktan sonra biraz daha orada oturdu. Hava iyice kararmıştı ancak birkaç lambanın aydınlattığı yerler orayı aydınlatıyordu. Harry bu saatleri severdi.

Daha sonra yolun başından gelen ayak sesleriyle başını kaldırdı ki göz devirdi. "Ben de ne zaman çıkacak diye bekliyordum." diye söylendi.

"Özledin sanırım omega." Draco da onun yanına gelir gelmez konuşunca Harry göz devirdi. Cevap vermeden yüzünü çevirince ise Draco sırıttı.

"Ne işin var burada bu saatte?" Draco sorar sormaz ise tekrar ona baktı, yüzünü buruşturmuştu. "Senin ne işin var?"

"Bu seni ilgilendirmez."

"Seni de ilgilendirmez o zaman, git başımdan."

Draco onun terslemesiyle birlikte banka oturunca Harry içinde biriken sinirle birlikte bir nefes aldı. "Bak gerçekten seninle uğraşacak bir durumda değilim tamam mı?"

"Benimle istesen bile uğraşamazsın zaten."

Draco onu aşağılayıcı bir bakışla süzdükten sonra konuşunca Harry önüne bakmaya devam etti. Bir dizini kendine çekip dizine sarıldığında Draco hâlâ onu izliyor muydu bilmiyordu. Konuşmazsa kalkıp gideceğini sanıyordu bu yüzden ona istediğini vermek yerine susmayı tercih etti. İlk kalkan kendisi olmak da istemiyordu, ilk o gelmişti zaten.

"Bugün kafede ne oldu?"

Draco sorar sormaz Harry inanmıyormuş gibi ona baktı. "Ne yapacaksın? Senden başkası da üzerime yürüyor diye gidip tebrik mi edeceksin?"

"Sana ne olup olmadığını sordum bunu değil. Soruma cevap ver."

Harry gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalışırken bunun bir hayal olmasını diledi, gözlerini açtığında Draco'nun yanında oturmuyor olma ihtimalini düşündü ancak böyle bir durum yoktu. Oradaydı, bomboş bir şekilde kendisine bakıyordu.

"Sana cevap vermek zorunda değilim. Seni ilgilendiren hiçbir şey yok."

Draco'nun kokusundan onun sinirlendiğini anladığında ise Draco da derin bir nefes verip "Harry." dedi buz gibi bir ses tonuyla. "Sen ya bugün o alfanın senin üzerine neden yürüdüğünü söylersin ya da,"

"Ya da ne?" Harry araya girdiğinde ikisi de sinirle birbirlerine bakıyorlardı, gözlerinden alevler çıkacak gibiydi. "Ya da ne? Seni ne ilgilendirir bu? Sen her gün yeterince canımı sıkıyorsun. Bu şey umurumda mı sanıyorsun? Senden başkasının üzerime yürümesi seni mutlu mu ediyor! Senden başkasının benden nefret etmesi seni çok sevin-"

Harry sesini yükselttiğini Draco'nun eliyle ağzını kapatmasıyla fark etti. Draco da onun yüzünün dibine gelerek "Bir daha bana sakın bağırma, sana ilk ve son uyarım bu." diye uyardı onu. Hâlâ sesi buz gibiydi ve bu Harry'i kendine getiren şey oldu. Draco elini çeker çekmez o da biraz geri çekildi.

"Şimdi soruma cevap ver."

"Bana hakaret edip durdu ve ben de onun kahvesini devirdim."

"Ne dedi?"

"Senin dediklerinin benzeri şeyler." Harry de soğuk bir sesle cevaplayınca Draco göz devirdi.

"Blaise seni ittirmeyi başardığını söyledi." Draco iyice sinirlenerek konuşunca Harry'nin ona sinir oluşu arttı. Bu cümleyle bile Harry'e sinirlenebiliyordu. Harry asla anlamayacaktı onu.

"Arkadaşın senin gibi duygusuz, iğrenç ve anlayışsız bir alfa değil. O beni ittirir ittirmez Paul'u durdurdu. Senin benden nefret ettiğini bilmesine rağmen."

"Doğru. Bunu yapmaması lazımdı." Draco cevap verdiği gibi Harry hiç şaşırmayacak güldü. "Bu işte değil mi? O alfanın bana daha fazla hakaret etmesini isterdin. Arkadaşının yardım etmemesini dilerdin, değil mi? Daha sonra sana iğrenç birisi olduğunu söylediğimde tekrar sinirlenir benimle uğraşırdın. Sen busun çünkü. Artık beni şaşırtmıyorsun bile."

Harry ona son kez baktıktan sonra banktan kalktığında hiç arkasına bile bakmadan evine doğru ilerlemeye başladı.

Draco da birkaç dakika orada oturduktan sonra kalktı. Attığı her adımda içindeki sinir daha da büyürken yolunun tersine doğru gitmeye başladı. Aklında tüm konuşmalar tekrardan dönüp duruyorken yutkundu ve bir on beş dakika sonra geldiği evin önünde durdu.

Kapıyı çaldığı gibi onu beta bir çocuk karşıladı. Draco'yu görmesiyle bir adım geri attıktan sonra ağzını açabilseydi bir şeyler diyecekti ki Draco "Paul evde mi?" diye sorarak onu bu zahmetten kurtardı.

"Evet." Karşısındaki kumral betanın cevabıyla da "Başka arkadaşın var mı burada?" diye sordu ona. Bir baş sallaması alınca ise "Sen oraya git." dedi. İstek olmadığı belliydi o yüzden karşısındaki beta ceketini aldığı gibi evden çıktı.

O çıkar çıkmaz Draco onun kolunu tuttu. "Benim bu akşam buraya geldiğimi birine bile söylersen seninle de görüşürüm." dediği gibi karşısındaki betanın kimseye söylemeyeceğinden emin olarak onu bıraktı.

Daha sonra eve girdi. Girer girmez ise Paul'u salonda buldu, bu da işini kolaylaştırdı. Bazı şeyleri tekrar etmek hiç hoşuna gitmese de konuşması gerekmişti. Yoksa içi asla rahat etmezdi.

Bölüm istemişsiniz yazabiliyorum artık hemen 🙏🏻

𝐃𝐨𝐧'𝐭 𝐁𝐥𝐚𝐦𝐞 𝐌𝐞 | 𝐃𝐫𝐚𝐫𝐫𝐲 [𝐎𝐦𝐞𝐠𝐚𝐯𝐞𝐫𝐬𝐞]Where stories live. Discover now