༒ ░ 1̴1̴ ░ ༒

228 25 45
                                    

10 bin küsür kelime ile geldim, kendinizi hazırlayarak okuyun. Bölüm şarkısı olarak ben türkü dinledim agalar, hep keder hep hüzün beni anca o paklıyor. Allah'ın Kore'sinde Sivas Ellerin Sazım Çalınır dinlettim tüm karakterlere resmen. 

Sizde yazın son dinlediğiniz şarkıyı, seviyorum farklı şeyler duymayı. Aşağıda görüşürük, iyi okumalar...

Yıllar çok şeyi alıp götürüyordu, alışkanlıklarımız değişiyor, güldüğümüz, ağladığımız sebepler evriliyordu. Buna büyümek dendiğini çok geç öğrenmişti Seung Heon. Elinde avucunda olan bir şeyler eksilmeye başladığında, keder tüm yüreğini kapladığında, omuzlarına sorumluluk bindikçe kavramıştı. Evlilik bir sorumluktu ve Seung bu işi layığıyla yerine getirebildiğini düşünmüyordu, çok küçük yaşta evlenmişlerdi, ikisi de çocuktu ancak sevmişlerdi. Gerçek hayatın hayal dünyasından farklı olduğunu ise bir evin, eşin sorumluluğunu üstlendiğinde anladı. İkisinin de çalıştığı bir ev zar zor geçiniyordu ve sonrasında Seokjin'in haberini aldılar.

Seung ailesinin onaylamadığı bir evlilik yaptığında, babasının onu tüm haklarından feragat etmesi gerektiğini söylediğinde bile ikinci kez tereddüt etmemişti, Yoora olmadan hiçbir servetin mantığı yoktu. Ancak ilk defa sevgisinin önüne birkaç kağıt parçasının geçebileceğini düşünmüştü. İkisinin verdiği en zor karardı, normalde kutlamalar yapmaları gerekken soğuk ve donup bir toplantı misali masanın üzerindeki çift çizgili teste, ultrason fotoğraflarına ve eşinin günlük harçlığı ile aldığı minik bir bebek patiğine bakıp saatlerce düşünmüşlerdi. İkisinin de gözlerinin dolup taştığı, kaşlarının çatıldığı ve bazen de tatlı hayalleri sayesinde yüzlerinin güldüğü birkaç saniye olmuştu.

Ancak yapamadılar, çok küçüktü, ikinci kez kontrole gittiklerinde duydukları kalp atışları hızlı bir fikir değişikliğine sebep olmuştu. Doktorun tek cümlesi yeterli geldi. "Sizin sevginizi hissetmiş gibi canlı atıyor kalbi." dediğinde Seung her şeyi boş verdi. Daha çok çalışabilirdi, çabalayabilirdi. Öyle de oldu, Yoora bir zamana kadar daha çalışmaya devam etti ancak sonrasında evde kaldı, oğlu doğdu ve bereketi ile geldi. İyi iş teklifleri, ardından terfiler derken durumları düzeldi. Önceliği hep eşi olan on dokuz yaşındaki bir oğlan için kalbine minik kalp atışları ile giren oğlunu sevmeye hevesi öyle derindi ki Seung gerçekten cennet kollarıma düşmüş dedi. Onu kundaklı ve pudralı şekilde kollarına bıraktıklarında düşünebildiği tek şey buydu. Şimdi düşünüyordu da birkaç ay sonrasına kıyasla fazla çirkin doğuyormuş bebekler, kıpkırmızı suratları ve şiş halleri ile bile sevimli gelmişti çocukları ona.

Seung küçük oğlunun kırmızı saçlarını okşarken ruhsuzca kıkırdadı ve kimse sorgulayamadı. Adam öyle hissizdi ki şu anda yaptıklarında mantık aramıyorlardı. Jimin'i dizlerine yatırmalarını istemişti, yol biraz vardı ve Wonho her ne kadar hızlı gitse de amacı sarsmamaktı. Ölüm kalım meselesi gibiydi şoförün hareketlerinde fevrilik. Ancak Seung umursamıyordu, gözleri ile sevmeye başlamıştı küçük bebeğini, ellerini kaldıramıyordu, uyuşmaya başlıyordu parmak uçları. Yine de ipek gibi tutamlar kendini hissettiriyordu. Küçüklüğünden bu yana kırmızı hastasıydı Jimin, hala aynıydı huyları ve bu adamı sevindirdi. Bir şeyler değişmişti ancak aynı kalanların verdiği mutluluk güzeldi.

Eşinin kırmızı rujunu çaldığı bir minik anı belirdi kararmaya başlayan zihninde, küçücüktü, Jimin öyle tatlıydı ki alfa onun yanaklarını sıka sıka bitiremezdi, pofuduk ellerini poposunu ısırırdı ve Jimin sadece kıkırdardı. O terapi gibi gelen kıkırtısı ile babasının onunla oyunlar oynaması için can atardı. O gün odalarından koca bir sesleniş ile çıkıp gelmişti, dudakları ile birlikte yüzünün yarısına sürdüğü rujun ona yakışıp yakışmadığını sorarken fazla sevimliydi. Seung her şeye rağmen çok güzel olduğunu, çok değerli olduğunu ona hatırlatmaktan geri durmazdı, iltifat edildikçe şımarırdı Jimin ve hiç bıkmazdı babası.

GAMBLEWhere stories live. Discover now