"Bu elbiseyi senin için giyinmem gerekiyordu..."

...

Soydere Holdingin önünde beton duvara yaslanmış kollarımı kızgın edası ile birbirine bağladım. Şuanda çok kıymetli Azat Soydere'nin holdingdeki önemli işlerini bitirip yorgunluk şampanyasını yudumlamak üzere evine gitmesi için son model arabasına binmesini bekliyordum.

Züppe...

Evime geldiği günden sonra onu bir daha görmemiştim. Artık 3. çiçeği kendi alıp evime kadar üşenmeyip bir kere daha gelir diye düşünmüştüm ama düşündüğümden daha yoğun ve meşgul bir adammış ki 9 tanesini birden başkasına yollattı.

Kendi kendime düşünceli ve yarı kızgın bir halde beklerken, annemin hayallerinin aksine işi hızlı ve öz bir şekilde bitirmeliydim. Anlamazsada anlayacağı dilden konuşurdum. Buketlerin içindeki yazılı notlar kendi şirketinin not kartıydı. Ve kartın arka köşesinde, iş başlangıç-çıkış saatleri hakkında küçük bir bilgi notu vardı. Tabii internette de yazan bu bilgileri tekrar kontrol ettim. Aptal gibi sabahtan akşama kadar onun iş çıkışını bekleyemezdim. Hatta tembellik edip erkenden evine gitmiştir umarım, 'en azından denedim' gibi hazır bir bahanem olurdu annem için.

Dönen büyük cam kapıdan çıkan Azatla beraber hayallerimin ve yüzümdeki gülücüğün düşmesi bir olmuştu. Bir yandan devasa yapıdan dışarı çıkıyor, hızlı adımlarla kapısı açılan arabasına yetişiyor. Bir yandanda siyaha yakın lacivert ceketini beyaz gömleğine geçiriyordu.

Yaslandığım duvardan süratle doğruldum ve kollarımı çözerek yavaşça ona doğru adımladım. Araba ile arasında bir kaç metre kalmıştı ancak ben hâlâ daha uzaktım. Artık arabanın yanına kadar gelmişti ve binmeye hazırlanıyordu.

"Azat!"

Duyduğu isimle yavaşça dönüp ince sesimin geldi noktaya, bana baktı. Gergin yüzü beni görünce uzunca bir süre rahatça gevşedi, hatta dudakları hafif kıvrılmıştı. Hoşuna giden neydi? Şahsen ben şuan çok sinirliydim. Arabanın yanından süratle ayrıldı ve eli ile yanındakileri durdurur gibi yüzlerine bile bakmadan bana doğru yaklaşmaya başladı.

Direk konuya dalmalıydım.

"Bak, gönderdiğin şu gül buketleri saçmalığı-"

"Çok güzel olmuşsun."

Sinirli ve gergin yüzümün bir anda beklemediği cümle karşısında, şaşkınlık nidası olarak donup kalma tepkisi onun aksine hiç de etik değildi. Kala kalmıştım ve o ise sadece gözlerime bakıyordu. Tanıştığımız yerde, erkekler tuvaletindeki gibi bakıyordu şuan gözleri. Ne yapıyordu bu adam?

"Bana şöyle bakmayı kes!" sağ işaret parmağımı yüzüne kaldırarak ciddice yüzüne baktım.

Önce tam burun hizasında olan parmağıma sonrada tekrar gözlerimin içine bakarak yavaşça sırıttı ve bir adım daha yaklaştı yüzüme.

"Nasıl?"

Artık gözüm lacivertlerine takılı kalmıştı sanki. Gözleri ile bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ama ben onun dilinden anlayamıyordum. Bir kaç saniye süren anlamsız ama aslında anlamlı olan boş bakışmamızın ardından tekrar lafa atılan ilk kişi ben oldum.

"Bak... Azat"

"Efendim... Çiçek"

Sinirle derin bir nefes verirken gözlerimi kapatmıştım. Sanki inadıma yapıyordu, sinirlerimi gerçekten kızıştırmaya başlamıştı.

"Lütfen evime bir daha çiçek buketi ve ya her hangi bir şey gönderme, tamam mı?"

Gayet açık ve net bir şey söylediğimi düşünüyordum. Biraz durdu ve beklemiyormuş gibi hafiften kaşlarını çattı.

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Where stories live. Discover now