18. Bölüm ☄️

2.6K 231 113
                                    

Yorumlarınızı merakla bekliyorum bebek taneleriiimm 💜

Bölüm 18: Düşkünlüğüm...

Asef'ten...

Güce tapanlar, güçlünün kölesi olmaya mahkûmdur.

Etrafımda insanlar vardı ama birkaçı hariç hiçbiri özüm için yanımda değildi. Güçlüydüm, bunun da çokça farkındaydım. Çünkü bu gücü tırnaklarımla kazıya kazıya elde etmiştim. Zirveye ulaşmak için birinin üstüne basmamış, rakibi elemek için yoldan itmemiştim, fitne veya fesatlık yapmamıştım. Savunduğum görüş her ne ise bunun için yalnızca savaşmıştım. Sonrasında da hakkım olan yere ulaşmıştım. Ben güce ulaşınca da etrafımdaki sinekler çoğalmıştı. Güçlüden arta kalan ne varsa onu kapmanın derdindelerdi.

İstedikleri gibi olmadığımda sırtlarını dönecek tiplerdi, bu doğru ama bana yapamayacaklarını biliyordum. Yaptığım şeyi yanlış da bulsalar, gizliden gizliye bunun arkasından da konuşacak olsalar yine de bu güce öyle alışmışlardı ki birkaçı hariç tamamen sırtını dönebilecek veya bana meydan okuyabilecek birisi yoktu. Kendilerini içten içe yiyeceklerdi ama bana hiçbir şey yapamacaklardı. Ben o güçten hiç düşmeyecektim!

Fakat bunların ötesinde benim düşündüğüm tek bir kişi vardı. Bera... Bera'm. Gördüğüm herkesten çok daha öteydi. İçinde kötü niyet barındıran her şeyden uzak, tamamen iyilikten yaratılmış bir bebek tanesiydi!

Yeşil hareleri her zaman ışıl ışıl bakardı. O güzelim gözleri bana dönsün ve öyle ışıldasın diye ömrümden bile vermeye hazırdım. Uğruna ömrümü yakmaya da, önüne sermeye de dünden razıydım. Bir onun yüzü gülsün, bir o güzelce yaşasın yeterdi bana.

Çok güzel gülüyordu ulan!

Toz pembe rengindeki dudakları ilk önce hafifçe kıvrılıyor, ardından inci gibi dişleri gözüküyordu. Sonrasında ufak bir kıkırtı kaçıyordu dudaklarından. Öylece kitlenip o güzel suretine bakakalıyordum. Öldüm ben, onun güzelliğinden öldüm, bittim, mahvoldum, diyordum her defasında.

Silik sarı kaşları hevesle kalkıyor, elmacık kemikleri ne de güzel allanıyordu. O vakittlerde sadece onu kendime çekmek ve defalarca kez yanaklarına öpücükler kondurmak istiyordum.

Hele o uçları bukleli pamuk saçları yok muydu? O sarı bukleli saçlara ilk günden vurgundum da kabul etmemek için kendimi yiyip bitirmiştim. Civciv derken ne kadar haklı olduğumu düşünüyordum o sarı saçlara baktığımda. Bir de öyle yumuşaktı ki daha önce dokunmadığım her güne lanetler ediyordum. Ondan kendimi mahrum bıraktığım için en ahmak adam olmalıydım.

Daha ilk gün kaderimizin bir yazıldığını hissetmiştim esasen. O bukleli saçları, etrafa meraklı bakan yeşil hareleri, heyecandan allaşmış yanakları ve işte o kırmızı hırkası... Onu ne zaman kırmızı hırkasıyla görsem bir boğa gibi deliriyordum. Benim olmalı, çekip sarılmalıyım, diye beynim avaz avaz bağırıyor ve isyan bayrağını çekiyordu istediğini alamadığında.

Çocuklar onu ele geçirdiğinden beridir bende zaman geçmek bilmiyordu. Yerimde oturmak bile batar hâle gelmişti. Benimle konuşan ailemi bile geçiştirip duruyordum. O konuşmalar arasından her defasında kulak kabarttığım şey Bera'ydı. Ona bayılmışlardı. Sevimli ve güzel görüntüsü, bıcır bıcır konuşmaları, güvenilir ve doğrucu tavrı... Hepsini kendine tav etmiş durumdaydı. Bir de durup durup bana kinayeli bakışlar atıyorlardı. Eminim ki bir yerde beni kıstırıp ona tutulduğumu veya tutulmadığımı soracaklardı. Ne diyebilirdim ki? Tutulup yanmıştım onun uğrunda. Fakat onun için yanmak öyle güzeldi ki, zerre miskal gocunmuyordum bu durumdan. Aksine yanmasam kendime ahmak derdim.

Bera (BxB)Where stories live. Discover now