2: özür dilerim ve teşekkür ederim

12 3 0
                                    

*sia - elastic heart

Apartmanın önünde gerçekleşen olay sonrası Hyunjin, arabadan atılan kişiyle göz göze gelmişti sadece. Böyle kısacık bir andı ama içinde fırtına kıyamet kopmuş gibi olmuştu. Ve ardından gelen dinginliğe sahipti şu an.

Adımlarında hiçbir çaba yoktu, evine doğru ilerliyordu kendi kendine peşinde Jeongin'le. Apartmana yöneldikleri anda Hyunjin kendine yöneltildiğini sandığı cümleyi sarf eden kişiye yan gözle baktı.

"Seni tanıyorum." Yan gözlerinin üstüne kaşları çatıldı ve vücudunu dönderdi. Konuşmak yerine kendini işaret ederken yanan sigarası yarıya inmişti.

İhtimal vermek istemese de cümle ona yöneltilmişti. Bu ilk defa gördüğü yabancının, kendisini nereden tanıyor oluşunu merak ediyordu. Ama merağı çabuk dindi çünkü olabilirdi. Bazen insanlar yanlarından geçip giden diğer insanları unutmazdı.

"Efendim?" Boğazının kuruluğundan sesi boğuk çıkmıştı belki sünger gibi sigarayı ciğerlerine emdiğinden de olabilirdi, bilinmez. "Seni tanıyorum, bir seminerde yan yana oturuyorduk. Benden peçete istemiştin." Karşısındaki heyecanlı sese nazaran kaşları biraz daha çatıldı.

En son hangi seminere katıldığını hatırlamıyordu bile, şimdi kalkıp karşısındaki kişiyi hatırlamasını beklemek oldukça manasızdı.

Ve insanlar hakikaten yanından geçip giden diğer insanları unutmuyordu. Hyunjin karşısındaki insanları ne kadar büyüleyebileceğini unutmuştu. Unutulmazlığının sebebi artık kendisine çok uzaktı.

"Pekâlâ, bu şekilde nereye kadar sürecek bilmiyorum ama izninizle biz gidelim." Hyunjin konuşmaktan sıkılmış bir vaziyette Jeongin'e dönüp gitmeleri gerektiğini kafasıyla evini işaret ederek belirtmişti. Burada durup nerede son bulacağını bilmediği bir konuşmayı devam ettirmek istemiyordu. Ettirmedi de, yol yakınken bitirmek en iyisiydi.

Jeongin apartmana girip evin yolunu tuttu, Hyunjin ise artık bitmiş olan sigarasını kaldırıma basıp ezdikten sonra eşofman cebine attı. Evini kelimenin ilk anlamına yakın bir şekilde leş olabilirdi lakin yere izmarit atmaması gerektiğini biliyordu. Henüz o denli bilincini kaybedecek kadar salmış değildi, bir şeyleri.

"Dur bir dakika. Adını söyle en azından, Minho ben Lee Minho." Kolunu yakaladığı kendinden uzun olanın boş bayık gözleri altında bir anda küçücük hissetti ve bu yutkunmasına sebep oldu. Böbreğini istememişti sonuçta bu korkunca kayan bakışların anlamı da neydi böyle?

Yine de her ihtimale karşı tuttuğu kolu bıraktı, ruhsuzluğu hissetmişti ve bundan hoşlanmamıştı. Gözleri hala kendinden uzun bedenin gözlerinde sabitliyken duyduğu araba sesiyle arkasına döndü. Az önce babası tarafından atıldığı arabanın yaklaştığını görünce panikle ne yapacağını şaşırdı.

Sağına soluna bakarken en mantıklı olanın apartmanın içine kaçmak olduğunu düşünmüştü ve bunlar birkaç saniyede gerçekleşmişti. Apartman kapısına vardığında arkasına dönüp tüm sessizliğiyle bağırdı. "Lütfen beni gördüğünü söyleme, lütfen." Kapının ardından kayboldu.

Hyunjin, adını öğrendiği yabancının, Minho'nun, kendi gibi anlamsız cümleleri ve davranışları yüzünden biraz afallamıştı. 'Lütfen' dedi diye söylemeyeceğine inanması biraz komikti açıkçası. Yine de yakınlarında durup indirilmiş pencereden kafasını uzatmış adama şöyle bir baktı.

"Buralarda kahve saçlı, kısa boylu birini gördünüz mü?" Hyunjin etrafına rastgele göz attı ve kafasını 'hayır' anlamında sallayarak kendisine yöneltilen soruyu cevapladı. Bunu neden yaptığını kendisine açıklaması gerekirse eğer; kesinlikle bir tartışma kaldıracak halde değildi ve bu şekilde Minho denen kişiden de kurtulacağına inanıyordu. Üstelik onu nereden tanıdığını da öğrendiğine göre artık bilmesi gereken bir şey kalmamıştı.

antidepressant // hyunhoWhere stories live. Discover now