10. İlk Tanışma

29 2 6
                                    

Birkan Nasuhoğlu//Yollar Bitmez
"İzler vardı, şimdi hepsi bir leke."

Zamanın durmasını, konuşmamayı dilemek 23 yıllık hayatım boyunca istediğim sürekli olan şeylerden biriydi.

Bazı anlarda sesimin kesilmesini, zamanın durmasını istediğim çok olurdu. Konuşursam her şeyi mahvedeceğim diye korkardım. Küçüklükten gelen bir şeydi ama benim için de atlatılması zor bir şey olmuştu.

Şu an bu durumlardan birinin içerisindeydim. Konuşmak bana çok zor geliyordu. Elim ayağım üşüyor, bedenim baştan aşağı titriyordu. Bunu suratıma yansıtmamak yapabildiğim tek iyi şeydi.

Gözlerimi yavaş yavaş kırpıyor, arada bir kaçırıyordum. Bana doğru birkaç adım attı ve tam yanımda durunca hiçbir şey söylemeden yürümeye başladık.

Birdenbire başını bana çevirdi ve "Çantan çok ağır mı?" diye sordu çantamı tutan elime bakarak. Kulpunu sıkmaktan parmak boğumlarım bembeyaz görünüyordu.

Kafamı iki yana salladım. "Hayır."

"Konuşmuyorsun," dedi ellerini ceplerine yerleştirirken. Gözleri adımlarımızı izliyordu. Ben de aynı şeyi sokaktan çıkana kadar yaptım.

"Ne diyeceğimi bilemiyorum."

Duraksadı. Gözlerini kaldırdı ve bu sefer de sokağı izlemeye başladı. O da ne demesi gerektiğini bilmiyordu muhtemelen.

"Nasıl gidiyor?" Boğazını temizledi. Sorulması gereken veya konuşulması gerekenin bu olmadığını ikimiz de biliyorduk.

"Güzel. Senin?"

"Aynı."

Kafamı salladım. Saçma diyaloğumuz bu şekilde son buldu ve birkaç dakika tekrar sessizliğe gömüldük. Sokaktan çıkmıştık, durağı da geçmiştik. Eve yürüyerek gidecektik anlaşılan.

"Ömer," dedim aniden ona dönerek. Adımlarımız durmuştu. İsmini söylediğimden midir bilinmez yavaşça tebessüm etti. Gözlerimi kaçırdım.

"Cemre..." Ellerini ceplerinden çıkarmıştı. Gözlerim tekrar ellerine kaydı ve kendimi toparlayarak tekrar gözlerine baktım.

Saçımı kulağımın arkasına atarak, "Neden geldin?" diye sordum saçmalayarak.

Suratı düz bir ifadeye büründü. "Gelmese miydim?"

"Sormak istediğim bu değildi. Her neyse," dedim ellerimi sallayarak ve yürümeye devam ettim. O ise olduğu yerde durmuş, arkamdan gelmiyordu.

"Kaçma benden."

Gözlerimi sımsıkı yumarak yerimde kalakaldım. Yağmurun çiselediğini gördüm. Bedenimi ona çevirdim, hâlâ olduğu yerde duruyordu.

Aramızdaki mesafeler aşılamayacak kadar fazlaydı. Bunları ben ekmiştim.

"Biliyorsun, değil mi?" Kaşlarımı çatarak ona baktım. Bir adım, iki adım, üç adımdan sonra yanıma yaklaştı ve tam önümde durdu. Yutkundum. "Senin arkandan köpek gibi geleceğimi biliyorsun, değil mi?"

Yüzümdeki şok ifadesiyle suratına bakakaldım. "Ben..."

Ciddi bir ifadeyle, "Hiçbir şey söylemene gerek yok, ben seni biliyorum. Bana hiçbir açıklama yapmana gerek yok," dedi kafasını bana doğru eğerek. Ellerini iki yana açtı. "Ama eğer duymak istediğin gerçekten de buysa, evet peşinden köpek gibi geleceğim ve sana verdiğim sözleri de tek tek yerine getireceğim."

Ne diyeceğimi bilemiyor, sadece suratına her an ağlayacakmış gibi bakıyordum.

"Sen beni seviyorsun..." dedim bakışlarımı kaldırıma indirerek. Omzumdaki çanta yaşadığım şokla birlikte bana daha da ağır gelmişti.

MEFTUNWhere stories live. Discover now