•26. Bölüm•

203 8 7
                                    

Keyifli okumalar😚

Elzem: Çok lazım, en gerekli, vazgeçilmez.

🗝️

Birgün aradan sonra işime geri dönmüştüm. İlk günkü gibi saat sekiz civarında dükkana gelmiştim. Benden hemen sonra da ilk gün tanıştığım Ahmet gelmişti dükkana.

"Günaydın!" dedi ben önlüğümün iplerini arkama doğru uzatmış belimin arkasında bağlarken. Aynı şekilde bende ona karşılık verdim. "Günaydın."

"Erkencisin?" O da önlüğünü almak için kendi dolabının kapağını açmıştı. "Evet öyle gelmişim. Ama saat zaten sekize geldi."

"Haklısın." O da ben gibi önlüğünü bağlamıştı. "Ceylin bugün raporlu gelemeyecek."

Siyah eldiven kutusundan iki adet eldiven çıkardım kendime. "Yaa! Neyi var?" diye sordum.

"Üşütmüş galiba, ateşi varmış." dedi yanıma doğru gelerek. O da kendi için eldiven çıkarıyordu. "Hımm. Geçmiş o-" Lafımı tamamlayamadan kapı açıldı. İkimizinde bakışları kapıya çevrilidi. İçeriye Ahmet'den birkaç santim daha uzun biri girdi. Açık kumral, sarıya yakın saçları vardı. Ama Ilgaz'ın ki kadar sarı ve güzel değildi. Ah, yine aklıma geldi! Gözleri de açık kahverengi gibi duruyordu uzaktan.

İçeriye girdiğinde beni görür görmez kaşları çatıldı. Tabii beni görmemişti ve tanımıyordu. Böyle tepki vermesi normaldi yani.

"Hoşgeldin birader." dedi Ahmet. Emre, gözlerini benim üzerimden çekip Ahmete döndü. "Hoşbuldum da..." Gözleri geri bana dönmüştü. Ahmet durumu fark etmiş olacak ki konuştu: "Siz tanışmamıştınız değil mi? Tanıştırayım hemen," dedi Ahmet. Emre de yanımıza gelmişti.

"Almila, bu hafta çalışmaya başladı. Yani yeni garsonumuz. Galiba Duru işten çıktığı için onun yerine geldi." İşten mi çıkmıştı? Niyeydi ki? Ama kendi isteğiyle çıkmış olmalıydı zaten. Ahmet bana döndü. "Emreyi de biliyorsun zaten. Yani biliyorsun derken burada bizimle çalışıyor işte." Evet anlamında başımı aşağı yukarı salladım. İnsanlık olarak elimi uzattım, sıkması için.

"Memnun oldum." dedim. Ardından elimi hafif sıkıp bıraktı. "Bende."

Biraz soğuk gelmişti sanki bana?

Emre de giyinmek için kendi dolabına gittiğinde, Ahmete hitaben konuştum, "Ben içeri geçiyorum. Müşteri geldi mi bir bakayım." Ahmet olumlu anlamda başını salladı. "Tamam geliyorum bende."

Çıkarken göz ucuyla Emre'ye bakıp çıkmıştım. Üstündeki ceketi çıkarmış önlüğünü giyiyordu. Kapıyı kapatıp çıktım. Tezgahın arkasından tezgaha, yani kasaya doğru geldiğimde kafamı uzatıp içeriye doğru baktım, müşteri var mı diye, ama gelen giden yoktu. Eda abla da gelmemişti henüz. Uyuya mı kalmıştı yoksa? Olabilirdi.

Birkaç dakika sonra kapı açılarak içeri, benim yaşlarımda ya da benden birkaç yaş küçük bir kız girdi. Kasaya yaklaştığında, gülümsememi yüzüme takındım.

"Hoşgeldiniz, buyurun?"

"Merhaba," dedi kız incecik sesiyle. "Ben bir sütlü kahve almak istiyorum.

"Tabii, hemen hazırlıyorum," dedimve arkamı döndüm. Makinenin üstündeki etiketlere dikkat ederek kahveyi hazırlamaya başladım. Omzunda sırt çantası vardı. Okula gidiyordu galiba. Benim gidemediğim yere. Şu an bende onun yerinde olabilirdim diye geçirdim içimden. Bende onun gibi okula gidiyor ve yoldan geçerken bir kafe dükkanından sabah kahvemi alıyor olabilirdim. Ama işler çok çok farklıydı ne yazık ki. Kahveyi hazırlamayı bitirmemle birlikte düşüncelerimi bırakıp müşteriye döndüm.

VİSAL-İ AŞK  (Yarı Texting)Where stories live. Discover now