10. Bölüm -Kod Adı İlk Randevu: Büyük Ada

Start from the beginning
                                    

"İzleyelim beraber bir gün. Çok komik film."

Dinçer gülümseyip "Olur, izleyelim." dedi.

Beraber ilerlerken "Burda bizim akrabalar oturuyor." dediğimde "Sizde örgüt gibisiniz. Her yerde bir şey var. Kaç yıllık İstanbul'luyuz, bizim aile bu kadar dağılmadı." dediğinde kıkırdadım.

"Anne tarafım burda. Annemin dedesi de burda askeriye de askermiş. Onun kardeşleri falan burda duruyor. Burda eski bir köşk olmalı. Annemin babannesi, yani büyük babaannem o köşkteki iki bekar yaşlı rum kadına bakıyormuş. Temizlik, yardım etme falan. Memlekete geri dönecekken kadınlar gitme, biz sensiz yapamayız. İstersen bizden sonra burayı sen alırsın demişler. Tabi büyükler gelin dediği için gitmek durumunda kalmışlar."

"Kadınlara nolmuş?"

"Vallaha biri vefat etmiş ama diğerini bilmiyorum. Uzun bir süre akrabalara falan büyük babaannemi sormuş."

"Hadi ya. Kötü olmuş."

Beraber yürümeye devam ettik. Sohbet edip bir şeylere bakarak ilerliyorduk. Bir yere daha bakarken başına yerleştirilen şey ile irkilip arkamı döndüm. O an Dinçer başıma çiçekli bir taç takıyordu.

Taç düşmesin diye elimle tutuğumda Dinçer gülümsedi. Ardından elindeki gözlüğü dikkatlice bana taktı. Şaşkınca ona bakarken güneş gözlüğünü değiştirdiğini fark ettim.

"Rahat rahat gez şimdi. Gözlerini kısmaktan kör olacaktın."

"Sen yeni gözlüğü ne ara aldın."

"Şurdan." arkasındaki gözlük reyonunu göstererek.

"Gerçekten Saint Laurent'ini bana verip ordan aldığın gözlükle mi devam edeceksin?" dedim alayla.

"Sana daha çok yakıştı." dedi gülümseyerek. Ardından "Hadi gidelim. Daha çok gezilecek yer var." dedi.

Ve biz o gün canımız çıka çıka yürüdük.

Önce Reşat Nuri'nin evine gittik. Ardından milli parka ilerledik ve orda bisiklet kiraladık. Bisikletle ilk olarak Rum Yetimhanesi'ne gittik. Rum yetimhanesinde fotoğraf çektik ve çekildik. Aynı şekilde ardından Aya Yorgi Kilisesi'ne gittik.

Orda da fotoğraf çekildikten sonra tekrar bisikletlerimize binip geri döndük. Dinçer bisikletleri teslim ederken ben kenarda kana kana su içiyordum. Ölüp bitmiştim.

Kırpkırmızı bir suratla Dinçer'e döndüğümde Dinçer bir an duraksadı. Ardından bir anda kahkaha atmaya başladı.

"Elif!" diyip gülerken kaşlarımı çattım. Ardından sertçe koluna vurup "Ne gülüyorsun?!" dedim.

"Kıpkırmızı olmuşsun." dedi.

"Canım çıktı, bir zahmet olsun. Sabahtan beri bisiklet biniyoruz. Gözlerimden bile yaş değil ter akacak raddeye geldim! Tabi spor geçmişim yok benim!"

"Tamam tamam bir şey demedim." dedi ancak hala gülüyordu.

"Dinçer!" Dedim. Ancak sonradan kalabalık ortamda olduğumuzu fark edip elimle ağzımı kapattım ve etrafa baktım.

"Kusura bakma, unuttum!" diye fısıldadım.

"Sana başka bir şey diyeyim mi? Başka ismin yok mu?"

"Yok." dedi.

Ardından "Tabi takma isim kullanmak istersen olabilir." dedi gülümseyerek.

"Ne takma ismi? Ne diyeyim Dinço falan mı diyeyim?"

Tekrardan gülüp "Hayatım falan da olabilir." dediğinde kaşlarımı çatıp "Ne münasebet canım, ne alaka?! Niye hayatım diyeyim ben sana?" dedim ani bir şekilde.

Taç Kimde?Where stories live. Discover now