10. BÖLÜM: SIRLAR VE YALANLAR

216 16 1
                                    

10. BÖLÜM: SIRLAR VE YALANLAR

Ela'dan.

Mutfağa doğru yöneldim. Ayaz amca için kahvaltı malzemelerini çıkardım. İçeride Umay'ın uzun kalmaması için dua ediyordum. Bana hesap vermesi gereken meseleler vardı. Arık bir şeyleri gizlemeyi bırakmalıydı.

Bakıldığında Umay'a kızmıyordum. Başka bir yolu olduğunda deneyin biriydi. Eğer bana anlatmadıkları varsa kendi bildiği doğruyu yapıyor demekti.

İçimdeki huzursuzlukla derin bir iç çektim. Elimdeki malzemeleri mutfağın ortasında mermer masaya bıraktım. Kafamı kaldırıp öylece etrafımı izledim. Burası evin en modern haliydi. Eski gıcırdayan kırık dökük dolapları Umay ile Kağan değiştirmişti. İki kardeşin elinden her iş gelirdi. Bu konuda becerikli olduklarını her fırsatta gördüğümden bir noktadan sonra şaşırmıyordum. Bir yıl önce Umay kazandığı parayı biriktirmiş, ardından mutfak dolaplarını değiştirmişti. Diğer mimari işleri daha sonra tamamlamıştı. Mutfak artık ferah, mavi bir renkte ve yepyeni görünüyordu.

Boylu boyunca uzanan pencereden dışarıya baktım. Sabahın ışıkları mutfağı aydınlatıyordu. Gökyüzü açık değildi. Güneş bulutların arkasında kırık yansıyordu. Burada olmak, bana hep huzurlu geliyordu.

Aile... İnsan eksik olduğu konuda hassas oluyordu. Kendimi bildim bileli büyük halamla yaşıyordum. Birden fazla takıntısı vardı, insanı bıktıran türden. Hiç evlenmemişti ve ondan başka bir akrabamın da olduğunu hiç bilememiştim. Çocukken anne ve babamı ona hep sorardım. Bana aynı cevabı sayısız kere vermişti:

''Baban seni bana getirdi. O cadı annenle kaçıp gittiler.''

''Neden?'' diye sormuştum minik aklımla. İçimde gemiler batmıştı sanki... Derim çarmıha gerilmiş gibi can çekişmeye başlamıştı. ''Yapmazlar.'' İnanmak istememiştim.

''Çünkü sen çok çirkin, çelimsiz, sızlanan bir bebektin. Eğer böyle ağlayıp durursan ben de seni bırakırım ve sen yalnız kalırsın.''

Ağlamaya başlamıştım. Bana öyle bakmıştı ki yutkunup dudaklarımı ağlamamak için kanatana kadar sıkmıştım. Küçük ellerimle ağzımı kapatmıştım. ''Bırakma beni.''

''Bundan sonra uslu bir kız ol...'' diye tembihlemişti beni. ''Akıllı, söz dinleyen bir kız olursan sana güzel imkânlar veririm. Anlaşıldı mı? Yaramazlık yapmak, düşmek ve oynamak yok. Bana ev işlerinde yardım et, her gün sana bir yemek yapmasını öğreteceğim.''

''Uslu olacağım,'' demiştim.

Halam beni kuralcı ve katı disiplinle yetiştirmişti. Bana hep çirkin diye hitap ederdi. Kim bilir belki de bu yüzden asla makyajsız dışarı çıkmazdım. Ne de olsa bazı sözler acıtırdı, sonra da başka birine dönüşürdük. Ben de değişmeye başladım. Sabah erkenden kalkar, duşumu alır, makyajımı yapar ve ardından yürüyüşe çıkardım. Bedenim eskisi gibi çelimsiz değildi. Estetik bir bedene sahip olmak için uzun yıllardır spor yapardım. Sonra eve gelip tekrar duş alır, saçlarımı güzelce tarar ve yine tenimi makyajla kapatırdım. Ardından halam öğlen gibi uyandığında onun kahvaltısını hazırlardım.

Üç katlı koca evde halam ile ikimiz yaşardık. Tüm evin temizliği ve yemeği benden sorumluydu. Halam kesinlikle yanında yardımcı almak istemiyordu ama on sekizimden sonra onu ikna edebilmiştim. Şimdilerde yalnızca yemek yapıyordum. Kocaman evin geri kalan işleri için iki hizmetli çalışıyordu. Aslında daha küçük bir eve geçebilirdik. Tıpkı Umay'lar gibi. Ancak halam buna katiyen karşı çıkardı. Ayaz amca gibi güzel yaşlanmadı. Gerçekten huysuzun tekiydi. Hayatında elle tutulur kimseyi sevmemişti. Her zaman babam hakkında şikâyet eder, annemin adını ise lanetli bir isimmiş gibi söylerdi. ''Cadı Rüya,'' derdi anneme. ''Kardeşimi kafesledi de seni yaban ellere bıraktı.'' Yaban eller konusunda haklılık payı vardı.

MAHLUKLAR VE KAHRAMANLARWhere stories live. Discover now