BÖLÜM 36: AİLE

Start from the beginning
                                    

Evin içine girdiğimizde zorlukla indim kucağından. Arslan itiraz etmedi ama belime sarılıp yürümeme destek oldu. Birlikte merdivenlerden çıktığımızda ''sen odaya geç geliyorum.'' Dedi. O çocuklarının odasına geçerken ben de onun odasına geçtim. Kıyafetlerimi bile çıkarmadan yatağa girdim. O kadar uykum vardı ki ne Arslan'ın geldiğini duydum ne de kıyafetlerimi çıkardığını farkettim.

Sabah gözlerimi esmer bir sırtla dönük açtığımda kolumu beline sarıp boynuna sokuldum ve kokusunu derince içime çeke çeke yumuşak bir öpücük kondurdum ense köküne.

''Günaydın.'' Uykudan boğuklaşmış sesiyle gülümsedim. Ona sarıldığım anda uyanmıştı kesin.

''Günaydın.'' Diye karşılık verdim. Sonra onu kendime çevirip dudaklarına yanağına öpücük kondurdum. Sonra çenesine, burnuna ve alnına. Arslan erkeksi kıkırtısını saldı.

''Bugün pek sevgi doluyuz anlaşılan.'' Başımla onayladım ve sırıttım. ''Bir de neşeliyim.'' Dedim. Arslan dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup yataktan kalktı.

''Güzel, duşunu al da kahvaltıya inelim.'' Saçlarının kabarıklığına bakılırsa o uyumadan önce almıştı. Başımı sallayıp yataktan indiğimde arkasını döndü. Hareket edemeden onu izledim. Sırtı... Eski izlerden daha kötü duruyordu. Hiç bu kadar derin bir yara açtığımı hatırlamıyordum. O kırbaç yüzünden miydi? ''Ne duruyorsun hâlâ?" Bana döndüğünde duraksadı. Yutkundum. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama ''Oğuzhan?" Dedi sorarcasına ve ağır adımlarla yanıma geldi. Parmakları çeneme dokundu. Kendisine bakmamı sağlandığında gülümsemeye çalıştım. Beceremedim.

''Ben duşa gireyim.'' Dedim. Sesim titremişti. Bakışlarımı kaçırıp ayağa kalktım ama gidemeden bileğimden tutup durdurdu beni. ''Oğuz.'' Dedi. Sesi öyle şefkatliydi ki yüzüne bakamadım.

''Sırtın çok acıyor mu?" Diye sordum. Sonra ne kadar saçmaladığımı farkettim. Omuzlarım düşerken ofladım. ''Yani... acıyor mu derken... hay sikeyim ya.''

''Oğuz'um.'' Dedi, yüzümü avuçları içine alıp göz göze gelmemizi sağladığında bu sefer karşı çıkmadım. Baş parmağı usul usul yanağımı okşuyordu. ''Acımıyor. Sık yaptığımız için öyle görünüyor ama inan düşündüğün gibi değil.'' Dedi. Samimî duruyordu ama inanmadım ona. Acımaması gibi bir seçenek yoktu çünkü. Yine de inanmış gibi yaptım. Rahatlayarak dudaklarımı öpüp geri çekildi. Birden bakışları muzipleşmişti.

''Bu arada, artık o kelimeyi kullanmanı yasaklıyorum. Bi iki ay daha Ömer'i ortalıkta o lafla gezerken görürsem sonunda ikinizi birlikte haşlayacağım haberin olsun.''

''Of hatırlatma ya.'' Minik Ömerciğin sikeyim sikeyim diye dolandığını düşününce bile ürperiyordum. Ondan uzak durmam en iyisiydi. Zaten beni pek sevmemişti bence.

•••


Kahvaltıda çocuklar durmadan konuşup duruyorlardı. Babalarını çok az gördükleri için olsa gerek, en küçük bir boşluk bırakmadan sırayla her şeyi anlatıyorlardı. Arslan da sanki dünyanın en önemli şeyiymiş gibi pür dikkat çocuklarını dinliyordu. Onun bu hali hoşuma gitmişti.

Birden kahvaltının ortasında Ömercik ''Oğuz abi senin ailen nerede?" Diye sorunca Arslan'a baktım ama daha cevap veremeden Zeynep ''Babamı nereden tanıyorsun?" Diye beni sıkıştırdı. Bir Zeynep'e bir Ömerciğe bakakaldım. Allahtan Arslan tam o anda araya girdi de beni bu durumdan kurtardı.

Boğazını temizleyerek ''Oğuz abiniz.'' Dedi. Alttan imalı bir bakış attı. ''Benim ortağım. Ailesi de kendi memleketlerinde yaşıyorlar.'' Şimdi ikisininde dik bakışları üzerimdeydi.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Where stories live. Discover now