BÖLÜM 17: KUÇU KUÇU

19.4K 645 125
                                    


Ağağağağağağğğ!!! Utancımdan kafayı yiyorum ya! Delireceğim cringlikten offfff! Çok arada kaldım silsem mi ne yapsam diye ama yedik bir bok kimse de ne yapıyorsun kardeşim sil dememiş madem benden günah gitti. Midesi bulanan, efendime söyleyeyim ben böyle şeylere gelemem diyen arkadaşlar bu bölümü atlayabilir. Ayrica okuyanlar lütfen alay etmek yok.

Neyse son olarak farkındaysanız bu kitap BÇO Oğuz'un kitabı yani onun liseden sonraki üniversite son sınıfta ve devamında yaşadıklarını anlatıyor. Yani kitap 2022 yılında değil 2016 yılında geçiyor. Şirketin borcunu 2022 dolar kurundan hesaplamayın yani boşuna. (Anlamayanlar yoruma yazsın açıklarım ama genel olarak böyle)

Bir deee... azıcık yorum yazın be. Farkettim de bu kitaba hiç yorum gelmiyor:( üzmeyin lan beni!

Tasmasından tuttuğum bedeni kendime çekerken onun kızgın gözlerine baktım. Sınırlarım yok diyen kendisiydi. Bu saatten sonra durmak gibi bir niyetim yoktu. Yüzümde pis bir sırıtışla açıktaki kalça yanağına güzel bir şaplak atıp kulağına eğildim.

"Havla dedim sana."

Kızacağını ya da ne bileyim belki beni şaşırtıp havlayacağını düşünmüştüm ama küçümsercesine gülmesi en son beklediğim şey bile değildi. Bir an afalladım ama sinirlenmem uzun sürmedi. Tasmasından tutup sertçe çekerken elleri bağlı olduğu için boynu geriye gitti. Aynı anda beli yay gibi gerilmiş, kalçası daha da ön plana çıkmıştı. Yutkunmama mani olamazken elim dolgun yanaklara çıktı. Kendime mani olamadan esmer dolgunluğu avuçlarım arasına aldım. Duraksadı. Şaşkınlığından faydalanıp pürüzsüz yüzeyi zevkle okşayıp sıktım bir güzel. Ağzından bir inleme kaçtı. Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım tepki göstermeyeyim diye ama kendimi tutmam mümkün değildi. Tam şuracıkta onu becermemek için önümde hiçbir engel yoktu. Becermek?

Hızla geri çekildim. Zincir gürültüyle yatağın demirine çarparken arkamı döndüm kendime gelmek adına. Bir yandan da telaşla etrafa bakıyordum.

"Tabi ya. Kuyruğun yok diye havlamıyorsun değil mi?"

Yapmamam gerektiğini bildiğim halde arkamı dönüp onu kontrol ettiğimde yarı aralık ağzı ve muhtaç gözleri anında önüne dönmemi sağladı. Bir yerleri durmadan kurcalayıp durmanın sonucunda "maskeyi aldığın yere bak." Diyen kısık, boğuk sesle duraksadım ama hemen dediğini yaptım. Gerçekten de oradaydı. Uzun sayılmayacak ince siyah deri gibi bir şeydi. Elime alıp incelerken farkettiğim detayla Yutkundum. Bunun niye tikacı vardı? Daha kötüsü bu tıkaç onun... şeyine mi girecekti?

Daha fazla orada durmayıp beni bekleyen bedene yürüdüm. Taktığım maske sadece göz çevresinden burnuna kadar uzandığı için yüzünün alacağı bütün ifadeleri farkedebilirdim. Yani, o tepki verseydi eğer.

Sonunda arkasındaki yerimi aldığımda bir süre bir elimdeki kuyruğun gereğinden büyük tıkacına bir de karşımda baştan çıkarıcı haliyle domalmış bekleyen adama baktım. Yapıp yapmamak arasında kalmıştım. Aramıza koyduğumuz sınırları aşmak olurdu bunu orasına takmak ama yapmak içinde deliriyordum. Yine de şansımı denemek istiyordum. Boğazımı temizledim sertçe.

"Kuyruğu sokmama izin veriyor musun?"

"Bu oyunun sonunda güzel bir ödül alsam iyi olur küçük efendi." Sırıttım. Bu söylediklerini kabul ediyorum diye algıladım ve giydiği deri kıyafetin sadece popo yanaklarının arasını kapatmaya yeten iç çamaşırını çıkardım. Artık çırılçıplaktı ama bunu düşünmemeye çalışarak poposunu iki yandan gerip deliğine baktım. Sikeyim, aletim rahat durmuyordu. O.. harbiden güzeldi. Kendime engel olamadım. İşaret parmağım dapdar koyu renkteki buruşuk deride okşarcasına gezinirken duyduğum inlemeyle gözlerimi sımsıkı kapattım.

Hayır, kendine gel Oğuz! Ne yaptığını unutma.

Başımı geriye yatırıp derin bir soluk çektim kendime gelmek için. "Bu şeyi-" boğazımı temizleyip devam ettim. "Bu şeyi sokmak için seni biraz gevşeteceğim." Tepki vermedi. Onayladığını düşünüp parmaklarımı ağzıma yaklaşırdım ama sonra acıyı sevdiğini hatırlayıp vazgeçtim. Yine de böyle kuru kuru deliğine sokmak konusunda kararsızdım. Ya canı çok yanıp yanıp vazgeçerse? İlk olduğu belliydi. Tereddütle iştah kabartıcı deliğini parmağımla ovaladım bir sure. Ama için rahat etmiyordu böyle. Tamam adamı sikecek halim yoktu ama içine boru gibi bir şey sokuyordum sonuçta.

Elime tükürüp sıvıyı deliğine yaydım biraz. Yumuşadığını düşünür düşünmez bir parmağımı yolladım içine. Derin solukları odayı doldururken parmağımı sımsıkı sarması beni deli ediyordu. Parmağımı hareket ettirmeye çalıştım ama o kadar sıkıydı ki yalnızca yarıya kadar çıkartıp yine sokmaya çalıştım.

"Beni öldüreceksin Arslan." Bir tıslamayla cevap verdi. Canı yanıyor ama bundan açık açık zevk alıyordu. Bir elimi yara iziyle dolu sırtına yasladım ve ikinci parmağımı da ekledim. Makas hareketiyle onu açmaya çalıştım ve uzatmadan yüzük parmağımda içindeki yerini aldı. Odaya inlemeye yakın seslerimiz yankı yaparken alnımda birikmiş teri sildim. Daha önce kimsede bu kadar kötü olmamıştım. Kendimi salsam sadece önümdeki manzaraya bakarak bile boşalabilirdim. Yutkundum üst üste. Kendimi fazla kaptırıyordum. Yavaşça geri çekildim. Arkasını dönüp maskenin altında cayır cayır yanan gözleriyle bana baktı. Durmami istemiyordu. Durmak istemiyordum. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp kuyruğu elimde bir kez dolaştırdım.

"Hazır mısın kuçu kuçu?"

Ve cevabını beklemeden sertçe içine soktum. Inledi. Biraz geri çekilip güzelliğine baktım. Siktir, nefes kesiciydi!

Kilitlerinden kurtardım onu. Tasmasından tutup çekiştirmeme izin verirken kalkacak gibi olduğunda "kalkmak yok. Dört ayak üstünde gel." Dedim.

Odanın ortasına kadar onu sürüklememe izin verdi. Emeklediği halde bir köpek gibi değil de itaatkâr bir aslan gibiydi. Kapkara gözleri ilk günkü kadar tehlikeli, ilk günkü kadar yırtıcıydı. Bu halde bile istediğini yaptırabilirdi sanki. Bakışlarımı maskenin ardındaki gözlerinden aşağılara kaydırmama engel olamadım. Geçen gecelerin izleriyle kaplı vücudu, gözlerimin önüne serilmiş sızdıran aletiyle tam karşımdaydı.

"Havla."

"Hav! Hav!" Ve yaptı. O kalın sesiyle gözlerimin içine baka baka havladı. Yalnızca iki kere. Şaşkınlıktan kaskati kesildim. Beklediğim halde etkilenmeden edemiyordum.

"Otur." Dedim komut vererek. "Dizlerinin üstünde dur."

Tasmasını bırakmadığım için zorlanacağını düşünmüştüm ama atletik vücuduyla kolayca dizleri üstünde durdu. Dudaklarını sıkıca birbirine bastırmıştı. Kuyruğun tikacı baskı yapıyordu. Etrafında bir tur dönerken farketmiştim. Kendime durmadan sakin olmamı tembih edip duruyordum. Ama kalçalarının arasında duran o kuyruk kafayı yedirtiyordu. Aletim o kadar sertti ki taş kesilmişti. Kendimi sadece bir an, bir an olsun bıraksam o tikacın yerini alacağımı çok iyi biliyordum. Ama sabrımın sonlarında olduğumun da farkındaydım. Bakışlarım onun morarmaya yakın duran aletini buldu. İçimde sebebini bilmediğim bir sinir peydah olurken bu sefer gram acıma duymadan aletini ayağımın altında ezmeye başladım. Bağırışları umrumda olmadı o an. Beni bu hale getirdiği için miydi bu sinir? Bilmiyordum. Tek istediğim bu adamı mahvetmekti. Ondan etkilenmenin bedelini yine ona ödetecektim.

"Kes sesini!"

Saçlarından tutup kafasını kaldırdım ve inadına ayağımı daha da bastırdım. Aniden sustu. Gözünden bir damla yaş aktı şakaklarına doğru. Susunca ayağımın baskısı azalmıştı. Azalır azalmaz yine bağırdı. Sanki bilerek yapıyordu. Basmamı ister gibi. Bende kırmadım onu. Ama bu sefer bastırmakla beraber okşar gibi ileri geri yapıyordum.

"Benim köpeğim niye bu kadar acı çekmeyi seviyor? Ha?" Yüzü bile mosmor oldu. Yüzünü tamamen görmek için deliriyordum o an. Maske sadece göz çevresini kapatsa bile onu bütünüyle görmeye ihtiyacım vardı.

"Boşalmak mı istiyor benim köpeğim?"

Hırıltısına karşılık ayağımı hızlandırdım. Eğer bir an ōnce boşalmazsa ben boşalacaktım şimdi durduğum yerde. Zaten çok değil birkaç ileri geri hareketle sarsılarak boşalmaya başlayınca hızla kapıya yürüdüm. Çok fenaydım. Aklıma son anda gelenlerle çıkmadan önce "oyun bitti. Bu gecelik bu kadar Velioğlu." Diyebildim. Ve çıkar çıkmaz koşmaya başladım. Acilen boşalmam lazımdı.



Ben utanç içinde ağlamaya gidiyorum...



Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin