| 20 | neşemiz hiç eksilmesin çocuk

216 29 36
                                    

Hani bir yazar kitabına hangi cümleyle başlayacağını bilemezdi ya, bende Jongin'e olan sevgimi anlatmaya nerden başlasam bilemiyordum. Hislerim karşısında "onu çok seviyorum" demek basit kalıyordu. Tarif etmek için ise kelime dağarcığım yetersizdi. Hissettiklerimi, daha önce hissettiğim duygu ve durumlara benzetmekten de geri kaçıyordum. Belki "gibi" sözcüğünü kullanarak anlatmak kolay olabilirdi. Ama bu sevgi daha önce hissettiğim hiçbir şeye benzememekle eşsizdi.

"İlk kim içsin?"

Sonra Jongin, benim tüm bu yoğun ve tutkulu halim arasında deli saçması bir soru soruyor, boyumuzu aşan maceralara atılmak istiyor veya bir şey yapıyordu. Bir şey yapıyordu, ve bende şunu sorguluyordum: Bunun nesini seviyorum ben ya?

Çünkü o pasaklı herifin tekiydi. Çok dağınıktı. Ayrıca biraz küfürbazdı, beni de alıştırdığı birkaç küfür vardı. Kimsenin sözünü dinlemezdi. Eğlenmek niyetine her boku yapardı. Dili pabuç gibiydi. Bir iş kendini aşıyormuş aşmıyormuş bakmaksızın o işe girişirdi. Onun için imkansız diye bir şey yoktu ve bana göre hovarda yaşıyordu. Dersleri de kötüydü.

Ama diğer yandan, kalbi tertemizdi. Kendi halinde ve kimseye zararı dokunmazdı. Yardımseverdi. Güvenilirdi. Sevgisini hissettiren biriydi ve gözleri çok güzeldi. Enerjikti, yaşam enerjisi saçıyordu. Bana, bir yere ait hissettiriyordu. Her davranışı içtendi. Ayrıca kabahatinin kolay farkına varabiliyor ve gerekeni yapıyordu.

"Birlikte dikelim."

Jongin'i sevmek ve sevmemek için bir sürü neden sıralanabilirdi. Ancak bakınca, onu sevmemek için olan nedenler sevmek için olan nedenler arasında sadece bir pirinç tanesi kadar gözüme batıyordu. Ayırdına varıyordum ki onun nesini sevdiğim ya da neden sevdiğimin bir cevabı yoktu, tek bir özelliği veya nedeni de olamazdı. Ona takılmayı seviyordum, onunla yeni deneyimlere imza atmayı seviyordum; onu azarlamayı, benimle laf dalaşına girmesini ve o yanımdayken yüksek sesle kahkaha atmayı seviyordum.

Jongin'i seviyordum ve neden, bilmiyordum.

"Annen anlamaz dimi lan?"

Esmerin deli saçması çılgın fikirleri iş başındaydı. Dolayısıyla ilkler defterimiz yine açıktı. Neredeyse yasal olmayan bir şeyi yapmak üzereydik.

"Yok be, nerden anlasın civciv? Bir paketi bitmeden kaybedip yenisini açıyor. Şişede zaten yarımdı."

Jongin'in odasında, açık balkon kapısının önünde tünüyorduk. Yerde bir şişe şarap, iki bardak, iki dal sigara ve bir çakmak vardı. Her liselinin merak ettiği bu zehirli maddeleri biz de merak ediyorduk. Diğer bir tabirle, evde kimsenin olmayışını farklı bir şekilde değerlendiriyorduk. Yani rahattık, ve evet rahatlık batıyordu.

"Bardakları tokuşturup içelim o zaman."

E sende Sehun, götüne bakmadan her şeyin bir edebi adabı var demesini biliyorsun. Bi "şerefe" demediğimiz kaldı, o da sabırsızlığımızdandı. Merakla harmanlanan bakışlarımız birbirindeyken alttan bir gerilim müziği hissediyordum. Çocuktuk lan, harbi çocuktuk. Bizi neyin beklediğinden habersiz, ufak bir göt korkusuyla, merakımıza yenik düşmekle ve özentilikle bardakları bir anda diken ve saniyesinde indiren yüzlerimizden belli oluyordu bu. Sıfatımız ekşimiş bir yemeğe benziyor, ilklerimiz arasına bir yenisi eklenirken tam olarak şöyle sesler çıkarıyorduk:

"Ewwwğğğ."

"Iyyhhh."

"Anasını satim iğğğğğrenç."

"Bu ne beehh!?"

Bir şeyin tadı bu kadar mı kötü olurdu? Jongin'in çılgınlık fikrini paylaştığı andan annesinin evden çıkmasını beklediğimiz ana kadar bunun için heyecanlandığımıza inanamıyordum. Rezil, rüsvan, kepazeydik.

Arzuhâl |KaiHun| Where stories live. Discover now