yirmi bir, final

12.5K 730 300
                                    

Yıllardır gayet sıradan geçen ama sözde özel bir gün olan doğum günümdü bugün. Evet, yıllardır dedim; ama bu sıradanlık Jeongguk ile kutlayacağım bu ilk doğum günüme kadardı. Çünkü sabahın ilk ışıklarında çalan telefonum ile uyandığımda hemen hazırlanmamı söylemiş, bir şey dememe fırsat vermeden telefonu yüzüme kapatmıştı.

Normalde olsa bu saatte hâlâ uyuyor olurdum fakat Jeongguk'un isteği üzerine bir sırt çantasına birkaç parça kıyafet, yiyecek ve hijyen malzemelerini yerleştiriyordum. Gözlerimi tam olarak açamıyor ve uykusuzluktan bayılacak gibi hissediyordum ama sevgilimin istekleri ağır basmış ve kimsenin, okul hariç, yaptıramayacağı şeyi yapıp beni yataktan kaldırmayı başarmıştı.

Gerekli her şeyi koyduğum çantanın fermuarını kapatıp yere koyduktan sonra dolabımın kapağını açıp kıyafetlerime göz attım. Bol bir kot pantolon ve bebek mavisi bir kazak çıkarıp kısa sürede üstümü değiştirdim. Saçlarımı tarayıp, uzayan kısımlarını üstte topladıktan sonra çalmaya başlayan telefonum ile yatağıma doğru ilerledim. Jeongguk olduğunu gördüğümde açıp kulağıma dayadıktan sonra çantayı ve anahtarımı aldım. Gözüm masamın üzerindeki kulaklığa kaydığında istemsizce gülümsedim. Normalde olsa asla kulaklığım olmadan çıkmazdım çünkü insanların sesleri boğuluyor gibi hissetmeme neden oluyordu ama Jeongguk'un yanında buna ihtiyacım yoktu.

Kapıda olduğunu söyleyen sevgilimi onaylayıp telefonu kapattıktan sonra alt kata indim. Ailem şu an mışıl mışıl uyuyordu ve uyandırmak istemiyordum ama bilmiyorlardı ve bu da garip hissetmeme neden oluyordu. Ama abime durumu kısa bir mesajla açıklayıp kapıyı açtım ve evden çıktım. Onu daha da çekici gösteren mat siyah motorunun üstünde beni beklerken öyle bir manzara sunuyordu ki gözlerine hasret gözlerime; kalbimin ritmi değişmişti. Her ne kadar sürekli görüşsek bile gözlerine her baktığımda aslında onu kısacık bir zaman diliminde dahi ne kadar özlediğimi anlıyordum.

"Günaydın çiçeğim." Heyecanlı sesine karşılık yanına yaklaşıp boynuna sarıldım. Saçlarıma bahşettiği birkaç öpücükten sonra yanaklarımdan tutup kendinden uzaklaştırdı ve bu sefer de dudaklarımı öptü. "Doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın sevgilim." İstemsizce gözlerim dolduğunda bakışlarını şaşkınlık kapladı. "Lan ağlıyor musun?" Kafamı iki yana sallayıp tekrar sarıldım. Ona olan sevgimi kelimelerle anlatamıyordum. Dilim, bildiği lisanı unutup beni suskun birine çeviriyordu. "Teşekkür ederim, sevgilim, sen de iyi ki varsın." Boynunu öpüp geri çekildim.

Arkasından alıp bana uzattığı kaskı taktıktan sonra omuzlarından destek alarak arkasına yerleştim. Herkesi uyandırma uğruna ara gaz verdiğinde tam olarak ayılmıştım. O ise çoktan gaza basmış, ana yola çıkmıştı.

*

Sonunda bir ev göründüğünde ve Jeongguk yavaşladığında başımı, yasladığım omzundan kaldırıp etrafıma göz attım. Yolun birkaç metre içerisinde iki katlı bir bağ evi, onun elli metre kadar ilerisinde bir göl vardı. Hava güzeldi ve etraf yemyeşildi. Şehirdeki boğucu havanın aksine oldukça temiz bir havası vardı.

Motoru evin bahçesine süren sevgilim durup inmemi beklediğinde vakit kaybetmeden motordan inip kaskımı çıkardım. O da aynı şekilde inip kaskını çıkardıktan sonra sırtımdaki çantayı alıp evin kapısına doğru ilerledi. O buraya alışkındı fakat ben ilk defa giriyordum ve eve girmektense etrafı gezmeyi tercih ederdim.

Bu yüzden bir şey demeyeceğini bildiğim için bahçenin arka tarafına ilerledim. Gözlerimin önüne serilen canlı çiçeklerin bulunduğu bahçe buraya sıklıkla birilerinin geldiğini gösteriyordu. Birçok türün bulunduğu bu çiçek bahçesi rengarenk ve göz alıcıydı. Büyük bir ağaca bağlanmış halatlarla yapılan salıncağı görünce istemsizce adımlarım ona doğru hızlandı. Yanına ulaştığımda hemen oturup yavaşça sallanmaya başladım.

love me at my worst, tkWhere stories live. Discover now